türk futbolu ile alman futbolu arasındaki farkı net olarak ortaya koyan maç ve maçlardır. hayrına birisi başlık açsın; türk futbolu vs alman futbolu.
öncelikle, bir takımın geleceği alt yapıdaki gençlerinin durumuyla ölçülecek olursa, dortmund'un gençleri, galatasaray'ın gençlerini 5-2 yendi. abileri de 4'er tane salladı iki maçta. bu bir işaret ama görmedik diyelim...
dortmund sabit sistemiyle sahadaydı, hiç değişiklik yapmadı. galatasaray ise sezon başından beri 15. sistem ve kadro değişikliği ile sahaya çıktı. futbolu sistemler oynar. sisteminin olduğu kadar adamsın bu piyasada. dolayısıyla bu da bir diğer işarettir.
oyuncu değişikliklerine baktığımızda, dortmund'un yıpranan futbolcusunu, niteliğine ve mevkisine bakmadan değiştirdiğini; fakat galatasaray'ın ilk değişikliğini 80. dakikada gereksiz şekilde kullandığını rakatlıkla görürüz. buna ek olarak; galatasaray baskıyı bir miktar arttırıp 1-2 pozisyon bulduğu bölümde golü de bulmasına rağmen, jürgen klopp değişikliğe hazırladığı forvet oyuncusunu oyuna almaktan vazgeçmedi. bizde olsa "lan gol yedik, şimdi forvet almayalım" anlayışı hakim olur, hemen forvet yerine orta saha oynayan bir futbolcu oyuna alınırdı. buradaki temel farklılık bu. klopp biliyordu ki, galatasaray beraberlik için yüklenirken savunmasında illa ki bir açık verecek. 1-2 kontratak bulsak yeter. nitekim öyle de oldu. bir diğer işaret de bu.
dortmund şampiyonlar ligi'nde güle oynaya galibiyetler alırken, bundesliga'da bilmem kaçıncı sırada. ama dortmund'u al, türkiye ligi'ne koy; 30 puan farkla şampiyon olur. işte futbollarımız arasındaki farklara bir işaret de budur.
dortmund başkanının, kulübü nasıl küllerinden doğmasını sağladığı hikayeyi de dinlediniz. borç çok, transfer yok. bundesliga'da mağlubiyet üstüne mağlubiyet. ama stad full çekiyor. taraftar destek oluyor. bizde neler olduğunu gördük. ya yönetim istifa, ya futbolcuya ıslık-kıyamet, ana-avrat sövme... yani iş sadece futbolcu ve teknik heyette bitmiyor. yönetim ve taraftar yapısı da en önemli parametrelerdir. bence işaretin kralı da budur.
sırf rakip takım taraftarları maçtan sonra bizimle dalga geçecek diye kendi futbolcumuzu, yönetimimizi ıslıklayıp onlara küfredeceksek, kendimize taraftar dememeliyiz. işimize gelince sevinmek için sevmedik, armanın peşinde adanmış hayatlar, başarılar gelir geçer asaletin bize yeter; işimize gelmeyince siktirin gidin diyorsak olmaz bu iş. taraftar olarak her koşulda takımımıza destek olmalıyız. bu durum tüm takımlar için geçerli. bakın eloğlu nasıl yapıyor bu işi. ben hala şoktayım.