starbucks

entry2079 galeri video2 ses2
    1091.
  1. sene 2009, ılık bir ağustos akşamı...

    biz -marjinal tosbaga, derwish dede ve kuul adam- tabi o zamanlar da yakın arkadaşlarız. starbucks da şöhretinin doruklarında, şimdiki gibi ele ayağa düşmemişti. gidenin belli bir ayrıcalığı vardı. herkes o kahvelerden içemezdi mesela. ''acı ya'' diye bahane bulurdu çoğu ''mundarcı kediler'' misali... neyse fazla caz yapmadan introyu geçiyorum.

    azizim, gelmişiz yine işte kek, kahve ne bileyim cookie, muffin falan ''donatalım'' dedik masayı. onay verdik birbirimize. zaten yarım saat kasada sürdü maceramız. ''şunu al, bunu al, tosbik şundan söyle...'' aldık tepsi tepsi taşıyoruz. dışarı çıktık o da ne? yer yok! pek bozuntuya vermeden içerideki boş bir masaya koyduk tepsileri. dervişciğim hemen o cevvalliğini gösterdi gitti görevlinin yanına, tuttu kolundan, çıkardı bi 100 dolar koydu gömlek cebine; ''hadi aslanım göster kendini, bize şöyle güzel bi mekan ayarla dışarıda'' dedi. çocuk hemen bize arka tarafı gösterdi. ''ulan'' dedik kısık ses tonlarımızla (malum sesimizi pek kullanmayı sevmeyiz böyle ortamlarda bilen bilir). baktım kuğul'a; kafasını salladı onayladı. bindik bir alamete gidiyoruz arka bahçeye. bu sırada tepsiler elimizde hala. garson gibi gidiyoruz. ulan yol bitmiyor. arkaya bakıyorum müşteri sesleri kesilmeye başladı. mekandan ayrıldık sonra. elde tepsiler... biz gittikçe gidiyoruz. en sonunda derviş tabi dayanamadı sinirli adamdır o. şansına, o gün de akşam üstü seksini yapamamış bi stres hakim üzerinde puro içip duruyor bastırsın diye. ''canım'' dedi görevliye. ''nereye gidiyoruz? nerede bu arka bahçe yürü yürü eminönüne geldik yahu!'' dedi.

    ''efendim az kaldı''...

    ulan kahveler ılıklaştı. dedik herhalde çok güzel, çok özel bir yere götürüyorlar bizi. elde tepsiler... gidiyoruz... yolda artık muhabbet ediyorum ben dervişle. urangu'yla yeni tanışmışım. onla takılırken beni yanında aramışlardı ''akşam starbucks'tayız'' diye. ne çok zengin ne de orta halli biri sayılmazdı urangu. onu anlatıyorum bir yandan acaba bizle takılsa mı falan... muhabbeti iyi çünkü, yaşça da büyük biraz. severdik hemen diye düşünüyordum ilk izlenimlerime göre.

    ufak, harabe bir gecekonduya geldik sonunda. ''eee'' dedi kuğul. ''ne bu şimdi? ne yapacağız burada?'' diye sordu görevliye. derviş bana bakıyor melül melül. ''ne? ne var?'' dedim. biliyor benim piçliklerimi o. hemen sordu ''ulan tosbik yaptın yine yapacağını di mi?''. ''yok'' dedim. ''ben bişey yapmadım bu sefer''. eh ulan o zaman kim getirdi bizi buraya? ''napacağız burda diyorum'' diye sordu kuğul tekrar... görevli şapkasını çıkardı... yüzünde bir gülümseme. ben de hiç bakmadım adamın suratına meğer bizim urangu'ymuş. ''eurohohoho'' diye güldüm o zamanlar ben dolar kullanmıyorum tabi. ''sen napıyorsun? bu kılık kıyafet ne? bizi niye buraya getirdin?'' soru yağmuruna tuttum her zaman soru sorardım ben. o zamanlar çok paranoyaktım.

    ''yaaa'' dedi urangu buğulu, acayip bir sesle. ramiz dayı girmiş içine sanki. ''lan'' dedi. biz hala elimizde tepsiler bakıyoruz şaşkınlıkla. bir daha ''lan!'' dedi daha yüksek bi sesle. biz tabi gelemeyiz böyle şeylere hemen dedik. ''ne oldu azizim? söyle derdin nedir?'' anlattı bize urangu işte içeride şu şu şu insanlar var dedi isim vermiyorum. ''onlara yardım edeceksiniz bundan sonra. madem bu kadar zenginsiniz bi boka yarasın''

    atladı derviş hemen zaten siniri tepesinde; ''ya uranga, bak adını zor söylüyorum, ne gerek vardı bunlara? biz parayı gönderirdik istediğin yere sen niye böyle fanteziler ürettin kafanda ki?'' dedi. urangu hışımla çıkardı belindeki önlüğü. bi savurdu rüzgarı arabaları yoldan çıkarır o derece. sert bir bakış attı ve kapıyı açıp. ''girin lan içeri. servis edin!''

    bizde tabi hazırlıksızız, bilsek korumalarla gezeriz ama ne bilelim kapıda hammer var diye gerek duymadık. e tabi oraya kadar yayan gidince de mecbur ne dediyse yaptık.

    urangu bize insanlık dersi verdiğini düşünüp böbürleniyordu bu sırada. gecekondudaki iki kadın, bir kız çocuğuna yöneldi. ''bunları ben tuttum. bunlar benim adamlarım'' dedi. ''lan'' dedik. artık seviyede düşüyor tabi sinirlendikçe. derviş daha da sinirli; ''madem biz yaptık hayrı sen ne boka duruyon orda? (bak bak duruyorsun'a ne oldu? duruyon? enteresan...) ablacım biz aldık onları. size getirdik.'' dedi.

    halbuki urangu iyiliğin asıl gerçekleştiricisi. bizi de bunda kullanmıştı. ama o ''adamlarım'' kelimesi sınırı aşmıştı artık. neyse biz o gün çoğu gecekonduyu dolaşıp hepsine bir miktar para, evlerine alışveriş vs. yardımcı olduk... urangu ile de ilişkiyi kestik çok fakirseverdi.

    ve bundan 1 yıl sonra... 2010 eylül, akşamüstü.

    urangu starbucks'ta oturuyor müşteri olarak ama. kahve kurabiye falan derken o da donatmış masasını... hain urangu. artık o da zengin olmuştu belli ki. iphone da meşhur o zamanlar masaya koymuş artist artist. araba anahtarı mercedes. biz ki mercedes'ten sıkılıp ferrari'ye geçen adamlar (#25631738) olarak tabii ki aldırmadık. adlık birer kahve mütevazi takılıyoruz. ''şşt'' dedim ''urangu!'' arkasını döndü baktı. ''vay azizim''. azizim demişti urangu. nasıl da yakışmıyordu ağzına. biz daha çok kardeş, moruk gibi laflar duyduktan sonra azizim bi tuhaf gelmişti...

    derviş o gün mutlu. sabah seksini yapmış da gelmiş. çağırdı urangu'yu. urangu, ben, kuğul, derviş oturuyoruz kahvemizi yudumluyoruz. görevlilerse çoktan urangunun masasını temizlemişti... işte sohbet muhabbet urangu da artık zengin oldu diye bozuntuya vermiyoruz, tekrar aramıza alacağız. aradan 5 dakika geçti (saatime dikkatli bakarım). urangu şöyle bir arkasını döndü. döner dönmez bi yakarış ''ulan erzaklarımı (erzak) kimi aldı!?''. hiddetle kalktı masadan urangu devire devire gidiyor sandalyeleri. yapıştı görevlinin yakasına. ''ben onları yiyecektim kardeşim ya'' (evet kardeşim dedi) bi moruk lafı kaldı ağzından çıkmayan. duysak emin olacaktık urangu'nun eski urangu olduğuna. urangu kardeşim deyince dönüp bize baktı tepkimiz ne diye. biz aldırmadık, duymazdan geldik dervişle. kuğul da paralarını sayıyor akşam için nakit ayarlıyor kulübe gideceğiz ama kafası çabuk karışır onun. matematikte hep bi zorlanmıştır. o da ilgisiz... görevli ''tamam efendim, tekrar siparişlerinizi verin, para almayacaklar.'' urangu; ''he şöyle moruk ya adamsın'' dedi. dedi. dedi ve der demez eliyle ağzını kapattı. tekrar dönüp bize baktı. tabi biz ultra zengin olduğumuzdan sezgilerimiz de kuvvetlidir. toz olmuştuk oradan. urangu masaya geldi bir not var.

    ''yaa urangu. herkes zengin olamaz, hele zengin taklidi hiç yapılamaz. sen en iyisi gece konduya geri dön. arabanın anahtarı da süs, iphone desen maket... hoşçakal ''moruk'' ''

    urangu elinde tepsi. koşturdu arkamızdan. bizse hala tepsiyi bırakmayışına gülüyoruz, aklımıza bizi yürüttüğü anlar geliyor; urangu koştukça koşuyor...

    elinde tepsi...
    0 ...