bazı filmler vardır "eh işte" der geçersin ama bazı filmler vardır ki, insana "vay amk!" dedirtir. işte, 2009 yapımı olan bu norveç filmi aslında bir buçuk saatlik kamu spotunu bize öyle güzel izlettirir ki, izlerken gıkımız bile çıkmaz. işte bu yüzdendir ki; Margreth Olin'in ellerinden, Maria Bonnevie'nin gözlerinden öperekten başlamak isterim sözlerime..
çekildiği coğrafya gibi soğuk ve buz gibi ölüm kokmasına rağmen, işlediği konuyu ve konuyu ele alış biçimi açısından gayet sıcak bir film. her ne kadar beşiktaş'ın bugünkü mağlubiyeti sonrası kendimi aldolan'dan Codein'e ondan da Methadone'a ve nihayetinde Pethidin'e vurmak istesem de yapmayacağım tabii ki sonra götü merter'de toplamak var azizim...
neyse efenim, güzeller güzeli lea'nın en vurucu cümlesiyle başlayalım "sınırlar nerede aşılmıştı yada var mıydı?" sınırsız bir dünya hayal eder ya insan, sınırları aşmak, kabuğunu kırmak, uçmak uçmak ve kaybolmak.. elbette ki bir maliyeti vardır bu acı dünyanın can yakan gerçekliğinden soyutlanmanın. hem kaçtığımız, hartırlamak istemediğimiz gerçeklik ne kadar acı bile olsa uçuş sonunda ayaklar yere bastığında bilançonun o acı tablonun aratır halde olduğu gözümüzün içine sokulur. hemde öyle duru bir halde sokulur ki o iki minicik elden, sıcacık nefesten uzak kalmanın fahişelikten de hırsızlık hatta katillikten bile daha acı olduğu...
ezcümle, karganın kılavuzluğunda girilen dönüşü çok zor ve bol acılı olan yollar vardır, sonunda burnunuzun boktan çıkamayacağı yollar. bu yollardan uzak durun ve ulaşabildiğiniz herkesi uzak tutun.