insanı yer bitirir. hele ki ulaşılınamayacağı biliniyor, buna rağmen vazgeçilemiyor, vazgeçilince daha çok canınız yanacakmış gibi geliyorsa... her gün kalp krizi geçiriyormuşsunuz gibi olur. aklınıza geldikçe daha çok ezilir içiniz, önce muhabbetten/sohbetten kesilirsiniz. sonra yemeden içmeden... ortamlardan uzaklaşırsınız; ailenizden, arkadaşlarınızdan, dostlarınızdan. her sabah dalağınız, böbreğiniz ya da herhangi ulvî bir organınız eksikmiş gibi uyanırsınız güne. gece gündüz bir gölgeniz vardır artık, tebrik ederiz.
acilen depresifliğinizi daha da arttırma ihtiyacı hisseder ve nerede gözyaşlarına boğulacağınız film varsa gider izler, nerede böğrünüze öküz oturtan şarkı varsa bulur dinlersiniz. içten içe bir sadist yanınız vardır ve o çaktırmadan zevk alır çektiklerinizden.
özlenilen şey belki memlekettir, belki sevgili, belki de patates kızartması kim bilir? reaksiyonlar hep aynıdır, özlenilenenin kim/ne olduğu yalnızca özlenme süresini etkiler. velev ki; patates kızartması yiyinceye, memleket gidinceye, sevgili ölünceye kadar özlenir. siz değil, sevginiz ölünceye kadar. sevginizin azraili de sizsinizdir sevgili okur. kimi insanın gönlü kelebek gibi kıpır kıpır olur; bir ota konar bir oduna. kimi insanınki kartal gibi olur kolay kolay konmaz. kimininki de tavuk gibi olur uçmaz bile. ancak unutulmamalıdır ki tavuk uçar da o kısacık sürede, olur da, bir yere konarsa hayatta uçmaz bir daha. sonuçta herkes sevebilir. ancak her insanın sevgisinin belli bir ömrü vardır ve buna onun kişiliği karar verir. kişiliğinizin belirledigi ömür dahilinde de ölür ölür, daha çok ölürsünüz efendim. saygılar.