dudaklarım dudaklarında
nefesim bir senin kalbine gidiyor
bir benim kalbime
biz dolduruyor bizi
oysa ben, "biz"i çoktan yitirmiş
bir başkası tarafından fena kirletilmiştim
Hıh!
Bir ırmak gibi akıyor dilim sırtının vadilerini keşfederken
ve köprücük kemiklerinin ucunda dikilip
bağırtılarım yankılanıyor
uçurumlar, uçurumlar uçurumlardan düşerken...
içimden atlıyorum gözbebeklerine
ne renk diye sorma sakın bana
adını koymakta zorlanıyorum hala
sen o kadar güzel gülüyorsun ki
tüm kir pas, pespaye kullanılmış aşklar
incitebilen o eski anılar
artık "anı" nihayet
sen varsan, içimde bir bahar kıpırtısı
sonbahar umutsuz değil ilk kez
ve zulamda kopil bir kalpkırpıntısı
nefesini çekiyorum içime
içine veriyorum nefesimi
umut ve heyecan refakatinde
anlatacak ne kadar çok şeyim var sana
oysa
ben ki artık tövbekardım
çoktandır anlatmaya
durun ben de sizi affedeyim 40 haramiler
orospular ve siz tüm canımı acıtan yaralar
ve elbette siz pek sayın
sotede terennüm eden bay akbabalar!
layığı ile buluşuyor işte her ihanet...
kızmaya hakkı yok kimsenin
ben vadilerinde dolaşıyorum teninin
yükseltilerinde tanrıyı buluyor
gizli mağralarında kayboluyorum
şimdi hayli kullanılmış ve tüketilmiş geliyor
eski zaman masalları
aklımda rehin şimdi tek bir tebessüm
serseri bir kalp çarpıntısı,
kaplıyor doyamadığım çehreni
doyamayacağım günler var daha
kimbilir kimin kime hediyesi.
bir sonbaharda batıyor nihayet hüzün
sen doğuyorsun ufuktan
umut ve ihtişamın ihtilaliyle
kayıp hakkari dağlarından
tezkere aldık aşka, uygun zemini yokluyor
zaman
nefesin geliyor içime,
ben nefesimi veriyorum içine
dudaklarımız her kenetlendiğinde
ben şaşırmayalı çok olmuştu benle
nefes'im!
şimdi belki sıra, ilk kez sende!