öncelikle "i"lerin noktalarını koyalım:
hakim öldürenden kasıt, yılmaz güney ise, hakim değil, savcı vurmuştur.
ancak nedeni sizin zannettiğiniz gibi ideolojik değil, tamamen kişiseldir.
bu giriş bilgilerinden sonra;
sizin de malumunuzdur ki, yılmaz güney türkiye'nin görüp görebileceği sen sosyopat (sokak diliyle psikopat) adamlardan biridir. zekasını kaldıramayan dehalardandır. her neyse, şimdi buraya ne yazsam, yılmaz güney'i haklı çıkarmaya çalıştığımı zannettiğinizden kötüleyecekseniz. biz olaya gelelim:
nebahat çehre ve yılmaz güney'in ilişkileri çok fırtınalıdır. yılmaz güney içip içip evdeki aynalara ateş eden biridir. hatta hızını alamayıp, nebahat çehre'nin başının üzerine rakı kadehi koyup, ona ateş eden biridir. (ki bunu nebahat çehre kendi itiraf etmiştir. internette aranırsa o video bulunabilir.) bu yaşında bile hâlâ güzel olan bir kadının, 20'li yaşlarındaki hâlini siz takdir edersiniz, yılmaz güney tarafından deli gibi kıskanılmaktadır.
işte ilişkinin bu fırtınalı dönemeçlerinden birinde, yılmaz güney nebahat çehre'ye biraz kötü davranır. ve nebahat çehre de savcılığa şikayette bulunur.
dönemin adana/yumurtalık cumhuriyet savcısı, olayla ilgilenir. şimdi burada bir parantez açalım:
türkiye'de sadece iki kurumun devamlılığı devlete değil, ulusa bağlıdır. biri türkiye "cumhuriyet" savcılığı, diğeri de türkiye "cumhuriyet" merkez bankası. sizlerin de gözünden kaçmayacağı gibi, "cumhuriyeti" değil, "cumhuriyet". her neyse...
savcılık, bu özelliklerinden dolayı, devlet tarihimiz ve geleneğimiz boyunca nerdeyse "dokunulmaz" bir makam olagelmiştir. savcılık makamında bulunan insanlar vakurludurlar. -en azından bir kısmı- olaya dönecek olursak:
savcı bey, hangi makamı işgal ettiğini unutup, insanî dürtülerine gem vuramayarak, nebahat çehre ile yakınlaşmaya çalışmak gibi girişimlerde bulunmanın sinyallerini vermiştir. yılmaz güney ve nebahat çehre arasındaki olay tatlıya bağlanır. ancak yılmaz güney savcıyı unutmaz. kin güder ve vurup, öldürür. ancak bunun bedelini de çok ağır öder. fransa'da vatan hasreti içinde kanserden ölür. aynı şekilde savcıya dokunan biri daha dar ağacında bulur kendini. ki o sadece kaçırıp, birkaç saat alıkoymuştur. bu kişi de deniz gezmiş'tir.
tabii bütün bunlara "komplo teorisi" diyecek çok kişi vardır. ancak olayların satır arasını iyi okumak gerekir.
kaynakları mevcuttur. ancak bir kısmı satırlarda, bir kısmı sadrlardadır.
şimdi, bütün bu yazdıklarımı sonuna kadar okumak ve anlamaya çalışmak sabrını göstermeyecek olan, hayatlarının herhangi bir anında, bırakın bir savcı karşısında ifade vermeyi, odasından içeri adım atmamış olan sevgili yazarlarca kötülenecek. *