orta bire gidiyordum. sınıfımıza yeni birisi gelmişti. adı demet'ti. dersleri iyiydi ama biraz uzun boylu olduğu için öğretmen O'nu * benim yanıma oturtmuştu. gözleri masmaviydi. öyle ki ben bu maviliği hayatımda iki kere gördüm. birincisi daha önceki hikâyenin öznesi olan asena'daydı, ikincisi demet'teydi. demet'in o kadar güzel bir gülmesi vardı ki o gülünce; sanki gözlerinin içinden ışık saçıyordu, bembeyaz dişlerin inci gibi parlıyordu. dudaklarını unutmamak gerekir. dudakları kırmızı ve çok güzeldi, hele o gülerken. ayrıca gözleriyle de çok uyumluydu. sırf o'nun gülmesini izlemek için çeşitli şakalar yapardım. o da sanki gülmesini istediğimi istediğimi anlayıp gülerdi. bazen o'nun adıyla dalga geçerdim. o da sinirlenirdi. ama gözlerindeki parıltı asla kaybolmazdı. sonra o da benim omzuma vururdu ama sinirinden daha çok, yakınlığından vurur gibiydi. bende omzum acımış gibi yapardım. o da benim doktorum olurdu. ve bu sefer omzumu okşayıp iyileştirirdi. ama o'nun bana vurduğunu genellikle geç anlardım. çünkü o, bana vururken; ben, o'nun dudaklarındaki gülümsemeye ve gözlerindeki mutluluğa bakıyor olurdum. sıra arkadaşım olduğu için herkesten önce benimle Kaynaşmıştı ve belkide o'nun kalbindeki en iyi yerdeydim. o da benim kalbimin en özel yerindeydi. o'nunla çok yakındık ama o'na, o'ndan hoşlandığımı hiç söyleyememiştim. ve ne yazık ki orta ikiye geçerken taşınmak zorunda kalmıştım. ve tıpkı asena'da olduğu gibi demet'e bir veda bile edemeden ayrılmıştım. o zamandan beridir o'nu hiç görmedim. umarım görürüm. eğer o'nu görürsem, zamanında o'ndan hoşlandığımı söylerim.
ve son olarak; demet, sen hep kalbimdesin. seni unutamam, gözlerini, gülüşünü... sen benim ikinci aşkımdın ve unutma ilkler hep hatırlanır, sonlar hep baki kalır.