hatırlamazsınız
bilmezsiniz ki kuzeye doğru
şaraba merak tanrıları
ilk günahtan toprağa meraklı
yatak altlarından korkan çocuğun kaygısı
yüzünde büyüyen ve güzel olandan yoksun öylece
aldırmazsınız
çayın kavuşturuculuğuna tutulmuş
susamlı bölüşmeleri tadarsınız
balkonlara asılmış çamaşırların nemlenişiyle
annelerin hoştladığı köpeklere
gözümü yaslıyorum
çarmıha gerilmeye dahi layık görülmemiş
çarpık dokunuşlar mabedimde
yoksun merhametten, sokak yoksun
hepinize yutturacağım bu gülümseyişi
alelacele bir geçiştirme sohbetinizde
sigara sinmiş seslere
ışığım ol diyerek sürünen bakınışlar
asansör boşluklarında huzur bulur
merdivenlere karalı latince küfür
faili meçhul bir entelektüelliğin
Roma'ya çalan bilgeliği acınası
gecenin geç saatinde
düpedüz vicdan yüzleşmesine
bastırılmış bir hayattan
reklam sıkıntısından
köpek gibi kudurmuş bekleyişten
gereksiz bir çiçekten
kaçmanın saklanmanın uyuşturuculuğundan
kısacası Dante'den
bütün anlaşılamamış heveslenmelerin
cehennemin arasından bir yerden
nefretin ile
gözlerin akmış kopkoyu geceliğin ile
mıymıntı sanatımın üzerine
tükürdüğünü yalamaya
yırttığını çiğnemeye
çoktan da çok, korkum olmaya
bütün bunlardan daha
daha daha nasılsınız
şüphesiz ki şimdi
alaycı ve de şaşkınız
eskiyen bir aşkın ecdadına...
yalvarıyoruz
kara ekmek sırasına girmiş
buz tutmuş camlarında kalbin
Ali'nin iki paralık plastik topu
Ayşe'nin ayaklarına dolanası ipi
ve çekip gitmiş otel odaları
ve kendini kurtarmaktan aciz kahraman
sancaklarına dolaşır limanın
fildişi kulelerden gülerler
taştan sırtıma güler
rüya tabirlerine kalır şans
sende sürüklenirken biz
aşkın ecdadına...
işimiz ne sabahın ışıklarında
beylik hazır cevap sorularda
misafir oturmasında
ve sayfa arasına düşülen dipnotlarda
üzerime üzerime tükürmeye
renksizliğimize
dönsen geri
bir kez de tersime
sakalları çıkmaz(mış) bu don kişot'un
geç öğreniyorum
herkesten biraz daha, ter...
yorgun şarkılar dönüyor plakta
ses etmedim
bastırılmış bir iç savaşın ortasında
aslında morukların dinleyeceği türden...
taklit ediyorum büyüleri hiç büyü'mediğim
ve bozarak ağzımı
bilgeliğin mi aşkın mı ecdadına
kırgınlık nedir bilmeyenlere
otobüs şoförleri tersini söylese de
felsefe sevmiyor laubaliliği
gelemez akdenizin sıcağına
tenin buz tutmuş dehlizlerinde
ılık bir cinnet gibi etobur
zeytinyağını sevemez et gibi
oysa ki çoktan sıraya girilmişti
korkmamışlar mıydı
ikinin iki etmediğini görmekten
ve haşmetli ey koca Platon o kurtlu beyninde
akıl edemedi hiç, (h)iç huzursuzluğu
gebe bırakıldığı geceyi
terleyen ellerinde
ansiklopedi kokan kafaların
sinema repliklerine sığınmış yüzlerin merhametinde
hangi birinizi nerede
dolup çatlamış yollarımda
basbayağı ütüsüz işte
ben hanginizin izinde
bu fahişe fırtınada
tatlı uyku
canım uyku
en ilkel söz ile
ölüme gider yalnız
köpük kokulu uyku
bazense ter nefes kül
perdeden sızan ışığın acımasız gözlerime
zamanı keşfeden kulun öngörüsüz
savunmasızız uyku
rüya görmekten aciz
enkazın ortasındaki huzur
cahilleştirici öylesine
yedi uyurlardan birisi olmak
insanın düşünde
kör ediyor sözlerim
pikeler boğazıma
ezmeye doyamadığım çiçekler
bileklerime dolanıyor
kelime karışıyor aklım
bıçak gibi canım uyku
en ilkel yalvarış
gel
kan/pas/kir içinde sürüklenirken biz
basitçe-insanca olamamanın ecdadına...
yazıyor olmanın zehri ile düğümlenmiş
zehirdeki fevkaladenin
fevkinde olmaya
ışığa düşülen dipnotlarda
yıkıldı yıkılmak üzereyim
karalanmış bir anıtın önünde
kendim saçmalıyorum
şarkılarsa mezar taşım olacak
tam da sevemediğimiz
umursamaz orospular gibiyken sen artık
kadının 'ay' harfi ile(!)
duymuyorsun değil mi
şiirde ağız bozulmaz diyorlar
bir kadından geçiyordum dün
ben ağzımı öyle daha önce hiç...
üstü başı kabulleniş
buram buram obsesiflik
gırtlaklanası tinerciler ve sağ sol
karanfil Sokağı'nın bir ilçesi bizim memleket
kitapevlerinin içindeniz canım
ton balık kokan salatalarda
eskitilmiş hatıralarımız
arabalar ve koca gıcırtılı o kırmızılar
başka başka ellere çalmış kornalarını
yeni dostlar bulmaya devam et
üstü başı 'biz' şehrin
buram buram ayrılık
üzerine kurulduğu bataklıklara benziyorum aynada
kükreyip sel olmuş bir Kemal değilim ki
medeniyet kurmaya çalışayim çamurda
gıkım çıkmıyor
izlemeye doyamadığın filmleri satın alıyorum
senin gibi kara
seninle öpüşüyorum sonra
kendin ile özleştirdiğin kadınla
ben olmam gereken adam...
inciniyorum
ne olurdu insanlar böylesine
sataşmasaydı ya her şeye
dedi Mehmet dedi kimbilir kaçıncı kez
ağlıyordu
ağlıyordu ben çürüyorken
bunu da bilemezsiniz siz
konuşuyordunuz yan masalarda
ve sen de kimbilir hangi
kahkahanın ortasında o an nerede
kırılmış imgeler ile aklım
içim kadar kalabalık bir şehirde
dört bir yana parçalanmış sohbetler
altın oran hesapları kimi
simyacılar arasında gidip gelen kimi
heves içinde sürükleniyoruz...
çarpıtılmış olan her şeyin ecdadına...
beylik hazır cevap konuşmalarda
ve sağlıklı besinlerde
işimiz ne sabahın bir ucunda
geçmiş
günahlı ve de kıskanç
sıçrıyor şimdiye
söz verilmiş topraklar!
neredesin