insanların topluluk içinde birbirinin maneviyatına dokunmadan, sadece maddesel varlıklarıyla ilgilenmelerinden doğan yalnızlıktır. arkadaşlıkta, dostlukta, özel yaşamda kriteler şekle ve şekilcilikten doğan ihtiyaçlara yöneldikçe maneviyatta bulunan duygular saklı köşelerinden bir süre sonra çıkar ve tatminsizliklerini kişiye, gerçeği yüzüne vurarak belli ederler, yani özetle; "sen yalnızsın derler".
bunun bir diğer aşaması vardır; kalabalıklar arasında yalnız hissetmemek için, o kalabalık içinde maneviyatla da alakadar insanlar seçmek... işte bu bölüm, umut kırıklıklarına dönüşerek, bu yalnızlığın kesinlikle baki olduğunu öğretir.
-herkes maneviyattan bahsederken kimsenin gerçekten bununla ilgilenmediği,
-herkes aynı yalnızlıktan şikayet ederken sistemi değiştirmek adına kimsenin kımıldamadığı ve halinden memnun olduğu,
-pek çok insanın kalbinin yerine bir taş koyduğu,
-kaybetme korkusundan habersiz bir toplumda "değer" kavramının yitirildiği
-ekstradan birde bu zamanda "aptal" ilan edilmek
gibi pek çok şey öğrenilir umut kırıklığını kapsayan.
bir diğer aşaması yoktur zaten, tüm bunlar sırf acı çekmeye ve mutsuz olmaya sebep olduğundan, başından atmak için yola çıktığın yalnızlığına koşarak sarılırsın... ha ondan sonra kalabalıklar arasında neden yalnız kalmayı tercih ettiğini keşfeden uyanıklar çıkıp, maneviyatına dokunur gibi yapmaya ve sana zarar vermeye çalışacaktır, bunu da yemezsin o ayrı...