cem garipoğlu nun ölmediğine inanmak istememek aslında. Bu öyle bir şey ki, insanların izledikleri bir filmin sonunu beğenmemesi gibi ya da filmin erken bitmesi gibi. oysa daha 10 sene sonra hapisten çıkışını, yaşlanmış halini, yeni bir hayat kuruşunu, yine etrafında kadınların oluşunu görecektik.
evet hepimiz ondan nefret ettik, ama filmin sonunun böyle bitmesini de istemedik. alışılmışın dışındaydı filmin sonu. itiraf edilmese de bir yanımız onun uzak bir yerlerde mesela çin'de, amerika'da ya da brezilya'da viskisini yudumlamasından, yeni bir hayat kurmasından yana. ondan inanamıyor öldüğüne.
bilinçaltımız, önyargılarımız bu öykünün böyle bitmesini kabullenemiyor onun için kimse inanamıyor öldüğüne.
yüzlerden görünen o ki alesi bile öylesine bıkmış ki yaşananlardan, ölmeden bir gün önce ailesiyle görüşen cem belki de bunu fazlasıyla hissetti... ne konuşuldu bilemeyiz sadece tahmin bunlar. her gün saatlerce çince çalışırken bir anda bütün umudunu kaybetti belki de....
ailesinin daha fazla arkasında duracak gücü kalmadığını anlamak zor değil, lüks içindeki hayat birden korku filmine dönüşmüş, toplumdan dışlanmış, sürekli yük taşıyan bir aile! cenazedeki duruşları artık bitsin bu çile der gibi. cem'in gitmesiyle bir rahatlık, bir huzur çökmüş gibi. beden dili okuma eğitimi alanlar anlar ne demek istediğimi.
annesi 3 yıllık hapis cezasının bir yıla yakınını yatıp sonraki 2 yılını adliyede odacılık yaparak tamamlamış!!! hiç aklına gelir miydi o hallere düşüp, getir götür işi yapacağı.
oğulları hayatlarını mahvetmiş. kimbilir kız kardeşleri, abilerinin yaptığının cezasını nasıl çekiyor!
çeksin dediğinizi duyar gibiyim, ama türk ceza kanununa göre suçlar kişiseldir.
onları kayırmak değil niyetim, aksine artık yorulduklarını ve bu kabusun bitmesini istedikleri için oğullarının kaçmasına parmak oynatmayacaklarını anlatmak.
edit: bu yazıyı başka tarafından anlayacak mallar bir daha okusunlar.