saatlerdir dinlediğim parça. Birsen Tezer ile birlikte olan düeti şarkıya ayrı tat katmış.
"ben bunları kimseye anlatmadım
kendimle bile konuşmadım
ben bunları kimseye anlatmadım
bir tek sen duy diye
sen bil diye
sen anla diye"
yukarıdaki dizeler ömr-ü hayatımda gördüğüm en anlamlı dizeler. Sevilen ya da gönül verilen insan ile bu "self-identity"yi, özdeşliği, ayırt edilemezliği, bütünleşmişliği daha başka nasıl anlatılabilir diye düşündüm. Burada aslında "bizi biz yapan" şey olan "kendi özdeşliği kavramının bile ötesine geçiliyor. Fichte, Wissenshaftslehre isimli eserinde bütün bilimlerin temelinin ben benim ilkesinden türediğini söyler. Tüm bilim, hafızamız, yaşadıklarımız, kişisel tariçemiz, bu "ben özdeşliği"n üzerine kuruludur.
işte Ortaçgil diyor ki; yukarıda saydıklarımı kaybetmek uğruna tüm bu saydıklarımı al, yerine "sen"i koy.
Bunun dışında, "aşk" anlatılmaz derler. Aşk gerçekten anlatılamaz, sadece kendini dışa vurur. Belli göstergeler halinde izleri sürülür. Ama bu iz sürme hadisesi, belli göstergelerin abartılması değil sadece ufak ayrıntılar şeklinde tezahür etmesidir. Bu "ses tonu" da olabilir, bakıştaki ufak bir ayrıntı da, ufak sessizlik aralıkları , ya da çok bilindik göstergelerin ortasındaki çatlak da olabilir. Tıpkı bakışın ortasındaki karanlık nokta gibi. işte o karanlık noktayı "belli bir insan" görebilir. işte o "sevilen"dir.