yüzyıllardır aile meclislerinde eş dost arasında irili ufaklı dönen muhabbet.
ben olayın biraz psikolojisi üzerine gideceğim.
biliyosunuz ki psikoloji 3 kısımda incelenir.
id
ego
süperego olmak üzere.
bilinçaltımızın karanlık kısmı bizim en gizli kalmış arzularımızı gün ışığına çıkarır.
hepimize iğrenç gelse de ensest rüyalar birini öldürmek birine acı çektirmek
hepimizin en az bir defa gördüğü rüyalardır.
burdan yola çıkarsak direk insanın özü kötüdür diyebilirsiniz lakin iş orada bitmiyor.
yalan söylerken her insanın biricik adı verilen kendine has sinyalleri vardır.
tıpkı yalan konusundaki biricik gibi yine her insanın kendine öz deger verdiği kişiler vardır.
yani basit bir mantıkla evet aç kalırsak birbirini yiyen kesen canlılara dönüşürüz lakin hormonlar ve duygular bu tezi çürütür.
çocuğuna bağlı bir anne veyahut baba onun yemeğini önünden almak yerine kendisi çoğu zaman
açlıktan ölmeyi gözü alır.
bu açıdan bakarsak da şu anlam çıkıyor.
insan birinci derece sevdiklerine karşı beklenenden farklı davranışlar sergileyebilecek duygusal donanıma
sahiptir.
yine buradan bakarsak da açlıktan ölürken bir yabancıyı öldürürken kendi ailmeizden biri için
canımızı verebiliriz-
yani aslında dengeliyoruz.
melek ya da şeytan değil iyi veya kötü değil tam olarak ortasında varlıklarız.
uzakdoğunun meşur yingyangı gibi.
insan nasıl incelenirse incelensin iyi ve kötü yönleri bulunacaktır.
özü kötü desek - karşıklıksızca iyilik yaptığı bir anla çürütülür.
özü iyi desek- bencilliği ve egosu uğruna başkalarını harcadığı bir an ile çürütürüz.
insan hayatının başında bir seçim yapar.
melek yada bir iblis olmayı seçer halbuki olabildiği sadece bir insandır.