bir çok versiyonu vardır bunun. kimi zaman bir olay, kimi zaman biri, kimi zaman işinizde alamadığınız övgü, kimi zaman da bir gülüş değersz hissettirir size kendinizi.
evet, evet doğru, belki de bir gülüş dedim, yanlış yazmadım.
eline sımsıkı yapışıp gitme dediğimiz birini düşünün, ama aileniz olmuş, öyle içinize işlemiş. kafasını dizinize koyduğu an, gökyüzündeki yıldızları onun gözlerinden izlediğiniz biri. hafif eserse rüzgar, küfür ettiğiniz biri. çünkü sert eserse rüzgar, onun kokusunu getirecektir mesela. işte sırf bu yüzden bile huysuzlanabilirsiniz.
özlediğiniz an elinizin buz kestiği biri, damarda kanınız soğuk akıyor gibi hissetmenizi sağlayacak kadar büyük bir özlem mesela. gitme dediğiniz an, kendince haklı sebeplerini önüne katıp giden biri olsun karşınızdaki.
size söylenip, diken üstünde hissettirirken başkasına attığı kahkaha göz doldurur. ama ne doldurma.
aynı anda içinizide doldurur, boğaz düğüm olur ben ne hissedersen tamam hayatım, sen bilirsin bitanem dediğim için mi bana surat sallandırmalar, elaleme gülücükler? diye içinizden geçirirsiniz.
biz çok yanlış yapıyoruz insanoğlu olarak, hepimiz yapmışızdır iş yerimize gidip gülümseyerek günaydın arkadaşlar demişizdir mesela, bir gece önce sevgilimizde kavga etmişsek eve gittiğimizde evdekilere surat asarak zoraki merhaba deriz, çünkü biliriz ki tolerans gösterirler. nasılsa elimizin altındalar değil mi?
değil işte, yapmamamız lazım. sırf bizi pamuklara sarmaya çalışıyorlar diye, evimizdekilerden daha uzak olanlara gösterdiğimiz yüzümüzü onlara çevirmemeliyiz. ama insan işte, elde edince, sevgiden emin olunca değişiyor sanırım. yaradılış bu, keşke törpüleyebilsek.