Çoğunlukla, hatta ezici çoğunlukla determinizmle karıştırılan akımdır. Bunun nedeni de duyguların ve hayallerin daha ön planda olduğu mantığın arkaya atıldığı romantizme tepki olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Ancak sanıldığı gibi bu akımda, değişmez bilimsel kanunların insan hayatına bir makineye yön verir gibi yön verdiği, özgür iradenin bir yanılsamadan ibaret olduğu ve evrenin işleyişinin sarsılmaz kurallarla levh-i mahfuz' da yazılı olduğu falan yer almıyor.
sırf romantizme tepki olarak ortaya çıktığı için; realizmde mantık hüküm sürüyor, realizm mantığın zaferidir, tasvir ön plandadır olay önemli değildir, yazar kişisel görüşlerine yer vermez derseniz evet romantizmin tam karşısında durursunuz ancak realizmin de yanında durmuş olmazsınız. durduğunuz yer determinizmin tam üstü olur.
Çünkü mantık, realizmde hüküm sürmez, elinde kırbacıyla önüne düşmenizi beklemez, yol gösterici olarak dikte edilmez; olağanlık tekniğe nüfuz ettiğinden, karakterlerin sınırları çizilmiş olur ve bunun sonucunda da yaşananlarda mantık dışılığa rastlanmaz. keder ya da sevinç taahhüt edilmez. bu baştan belirlenmemiştir. romantizmden kendisini ayıran yer de asıl olarak burasıdır. romantizmde yazar taşaklarını yaya yaya feleğe küfürler savurabilirken burada yazar ancak kendi koyduğu sınırlar dahilinde inceden inceye nüktelerle kadere lanet eder. tasvir fransız realistlerinde ön plandadır ancak realist olmanın şartı değildir. Yazar kişisel görüşlerine afedersin öküz gibi yer verir ama bunu eserin ortasında bodoslama dalıp kendi ağzından yapmaz, karakterleri vasıtasıyla bize ulaştırır.
realizm budur amk, zaten bu adamların bahtsızlığı da anlaşılamamakmış. gerçi, anlaşılsalar büyük olmazlardı sanıyorum.