hangimiz 17 yaşında olmadı. ... o da oldu. ama son yaşıydı 17. cuntacılara göre 18 olmasını saymazsak...
hangimiz 18 i göremeyeceğini düşündü hayatı boyunca. ... o hayatının son aylarını bu düşünceyle geçirdi...
hangimiz aşık olmadı 17 sinde. ... o da oldu. ama bir kıza değil. ülkesine, halkına, davasına aşık oldu...
hangimiz 17 sinde mektup atmadı sevgilisine. ... o da çok mektup yazdı. ama hepsi ailesine. aşık olacak, aşkı tadacak zaman bulamadı...
hangimiz 17 sinde sevgilisinin elleriyle ısıtmadı ellerini. ... onun elleri yalnızca "kelepçe" soğukluğu gördü 17 sinde...
hangimiz kızmadı bağırmadı bir şeylere 17 sinde. ... o da kızdı, bağırdı. ama bizim gibi ota boka değil, bu düzene, "düzenlere" kızdı...
hangimiz reşit olmadığının farkında değildiki 17 sinde. ... o da farkındaydı. ama onu asan şerefsizler farkında değildi reşit olmadığının...
hangimiz çok büyüdüğü hissetmedi 17 yaşında. ... o da hissetti büyüdüğünü. ama gerçekten büyümüştü 17 sinde. büyük hayaller peşindeydi o...
hangimiz haksızlıklara isyan etmedi ki 17 sinde. ... o da isyan etti. arkadaşının öldürülmesine isyan etti çocuk yüreğiyle...
hangimiz ufak yaramazlıklar yapıp azar işitmediki babasından. ... o da işitti azarı. ama babasından değildi işittikleri. azar da değildi zaten...
hangimiz dayak yemedi 17 sinde. ... o da yedi. dayak da yedi. işkence de gördü...
hangimiz suçlanmadı bir şeyler için. hangimiz haksızlığa uğrayıp acı çekmedi ki ... o da suçlandı haksız yere. o da acı çekti. bir de tabure tekmeledi altından...
ve ayrıldı aramızdan.
insan haklarına, anayasaya, vicdana, etiğe, ulan arasan tff'nin yasalarına bile aykırıydı idam edilmesi. 45 günde, 4 celsede soldu hayatı bir gencin. cuntacılar "çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi gerek" dedi diye kurban seçildi. cuntacıların "asmayalım da besleyelim mi?" şeklinde açıkladıkları örümcek kafalılıklarına kurban gitti.
yaşı küçüktü henüz. ama;
dev gibi bir yüreği vardı. bütün dünya halklarını sevdi o "küçük" vücudundaki "büyük" kalbiyle.
halkına inanıyordu henüz 17 sinde. ailesine yazdığı son mektupta "şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar." diyordu.
ölüme başı dik, korkmadan gidebilecek kadar cesurdu. kendi taburesini tekmeleyecek kadar onurluydu daha 17 yaşında. tıpkı kendisinden önce gidenler gibi.
kimse ağlasın üzülsün istemiyordu. ailesine yazdığı mektupta "sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz." diyordu.
şu an ağlıyorsam erdal, bil ki ne acizliğinden, ne zavallılığındandır senin. sana 17 yaşında idam sehpasını uygun gören orospu çocuklarını durduramadığımıza ağlıyorum. onların hala oksijen tükettiği bir dünyada senin gibi bir "babayiğidin" yaşamıyor olmasına ağlıyorum. "mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur." demişsin. sen mücadeleni sonuna kadar en iyi, en onurlu şekilde sürdürmüşsün de karşındakiler nasıl bu kadar onursuzlaşmış, ona ağlıyorum. yemin ederim erdal, yemin ederim "ölümüne" değil bu göz yaşları. seni görememişim, ona ağlıyorum.