Ben tanrıya dinsiz inandım. duygusal bağları bir kenara atıp. hiçbir zaman olağanüstü bir işaret beklemedim ondan. Bazen dua ettim ona, yalan yok. Ama yardım edeceğinden ümitsiz bir şekilde, hani olur ya?... Onun varlığına inanmak zor olmadı; insanlık bayağı yol katetmişti ve elimde malzeme çoktu. dinleri, kitapları inceledim; pek tatmin etmedi beni. O zaman bu iş varlıkları incelemekle olacak dedim... ve kendimden başladım...
Ben bir tesadüf olamazdım...
görmek için 2 tane gözüm,
duymak için 2 tane kulağım,
nefes almak için 2 deliği olan burnum,
devamlılığımı sürdürebilmem için ağzım,
yiyecekleri öğütebilmek için dişlerim,
tat alabilmek için dilim,
besinlerin burun yoluna kaçmasını önlemek ve yutkunabilmek için küçük dilim,
10 tane el parmağım; iyi bir tutuş için baş ve serçe parmaklarım 180 derece esnek,
10 tane ayak parmaklarım; dengemi sağlayabilecek kadar mükemmel durumdalar,
ayakta durabilmek için ayaklarım, ilerleyebilmek için bacaklarım,
son derece hassas olan; soğuğa, sıcağa, basınca duyarlı olan derim,
eşkalimi belirleyen ve küçük görevleri bulunan kaşlarım, kirpiklerim, saçlarım, bıyıklarım, sakallarım,
ruh halimi karşımdakine ifade edebilen mimiklerim,
hiçbiri tesadüf olamazdı...
iyi bir oturma deneyimi için konforlu popolar,
üremek için penis ve vajinalar,
bebekleri doyurabilmek için sütlü göğüsler,
çıksın biri tesadüf desin?
iç organlarını korumak için üretilmiş güvenli bir göğüs kafesi ve kaburgalar,
mükemmel bir dokunmatik sistem; vücudunuzun bir yerine ufacık bir böcek konsa bile hissedebiliyorsunuz...
Hangi mühendisliğin işi bu? Saymakla bitmeyen bir ton şey...
maymunu, öküzü, ineği, dinazoru bile kabul ederim. Tamam, peki bu hayvanlardaki müthiş sistemin yaratıcısı kim?
Evrenin ve canlıların nasıl yaratıldığını bilmeme gerek yok. Çünkü insanın domates, biber, soğan, yumurta ile menemen yapar gibi yaratılmadığını biliyorum. Yoktan var edildi her şey ve planlı. Yukarıda demiştim; olmayan bir şeydik. Tanrı bir zar yaratıp onu atmış olamaz. En azından ben böyle düşünüyorum.
Tanrı, evreni ve canlıları yaratmadan önce aslında tüm senaryoları düşünmüş;
beslendiğimiz ağızla aynı zamanda konuşarak anlaşabileceğimizi,
üreme için kullandığımız cinsel organlarla aynı zamanda sindirim sonrası boşaltım yapabileceğimizi,
ve dahasını...
Şimdi başa dönüyorum; tanrının elinde bizi çizmek için bir fırça ve palet yoktu. Ortada ne palet vardı, ne fırça. Bizi yoktan var etti. Bunu sık sık vurguluyorum çünkü tesadüf eseri var olduğumuzu düşünen insan çok.
Şimdi çıkıp biri anasının amına girse nefessizlikten ölür değil mi? Giremez de, diyelim ki girdi?
Anne karnındaki çocuk 9 ay boyunca anasının amında yiyip içip sıçıyor, bunu nasıl açıklayabiliriz?
insanların dişsiz olduklarını düşündüm ve oldukça konforsuz, keyifsiz bir yaşam sürecekleri aşikar. Aslanların dişlerini inceledim, bu koduğumun hayvanlarında neden öğütmek için diş yok? Anladım ki bu hayvanlar etoburlar. Nerede boynu bükük yaralı bir ceylan var, onları yiyorlar. Devamlılıklarını bu şekilde sürdürebiliyorlar. Sonra kendi dişlerimi inceledim. Her türlü diş var anasını satayım. Kemirmek için, öğütmek için, çekirdek çitlemek için bile dişimiz var amk. (bkz: santral dişleri) Bunlar tesadüf değil işte. Düşünülmüş şeyler.
Yaz yaz bitmez bu. Yıllardır araştırıp düşündüğüm şeyleri buraya aktarsam büyük bir kitap olur. Ben inanıyorum. Sizden bana ne.