"De ki: Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti. Zaten sahte ve tutarsız olan er ya da geç yıkılıp gitmek zorundadır."
Film Kur'an-daki bu ayet ile başlıyor...
Muharrem kendi haline yaşayan bir Dindar'dır. Kendi dünyasında mutlu ve mesuttur. Günleri hemen aynı ritimde atmaktadır. Dininin gereklerini yerine getirmektedir, o kadar. Geçimini sağlayacak kadar para kazanmaktadır ve fazlasında gözü yoktur...
işte bu sırada içinde bulunduğu tarikatin şeyhi ona tarikatin mallarının kirasını toplama görevi verir. Çünkü Muharrem'in dünya malında gözünün olmaması, onıu güvenilir kılmaktadır.
Ancak bu Muharrem için iyi olacak mıdır?
Kendi dünyasında; teknolojiye, şehvete, yalana, riyakarlığa kapalı bir hayat süren Muharrem'in hayatında cep telefonu, diz üstü bilgisayarı, özel otomobili, her gün gördüğü güzel ve çekici kadınlar ve dahi yalanlar dolanlar vardır...
Dış Dünyaya açılan Muharrem "Yalan"larla tanışmış ve yalan söylemeye başlamıştır. Bunun iç hesaplaşmasını yaşamaktan kurtulamamakta ve vicdani suçluluğunu duymaktadır. Hesabını verememektedir. Bu bir yana artık haram'da yemiştir ve ardı arkası kesilecek gibi görünmemektedir. Bunun hesabını vermek bir yana kendisine itiraf etmek bile onu incitecektir.
Her günah işleyişinde daha da agresifleşmekte, kendisini kaybetmekte, elinde titremeler belirmektedir.
Kısaca Muharrem, bulaşmaktan korktuğu tüm günahlara yavaş yavaş bulaşmakta ve bu korkusu yüzünden kendisi ile büyük bir çelişkiye düşmektedir.
Rüyasında "Cinselliği" yaşadığı kızı gerçek hayatta görmesi ise onu büsbütün bitirir...
Film;
Bir dini ya da inancı kötülememektedir.
Beyinlere kazınan "Tanrı Korkusu" ve "Günah işleme" kavramlarının ve bunlar temelinde "Hesap Verme/Verememe" iç duygusunun "Bastırılmışlık" karşısında ne gibi travmalara neden olabileceğini açıkça göstermektedir.
"Değişim"den haklı olarak belki de, korkmanın manidarlığını anlatır.
Çünkü değişim gerçekten zordur...
"inanç" açısından değişimin sancısını çekmemiş olan kimselerin, filmde anlatılmak isteneni, anlatıldığı haliyle anlayabileceklerini sanmıyorum açıkçası.
Lakin bu sancıyı hakkıyla çeken insanların, filmin her karesinden önemli anlamlar çıkaracağını adım gibi biliyorum...
Film başladığından öte Nazım Hikmet Ran'ın şu dizeleri ile biter:
"Çok alametler belirdi, vakit tamamdır.
Haram, helal oldu,
Helal haramdır.
Kendi kendimizle yarışmaktayız gülüm,
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı,
Ya da dünyamıza inecek ölüm..."
Bence bu filmi izlememek eksikliktir.
Oyunculuğa tek bir kelime dahi edemiyorum zaten; Muhteşem...