haykırışların ve çığlıkların hüküm sürdüğü , yeşilliğin yerini gri betonların aldığı , mavi gökyüzünün karanlık yağmur bulutlarıyla kaplandığı , şarkı seslerinin gökgürültülerine yenik düştüğü bir mecra kadar mutsuzluğun,umutsuzluğun ve yer yer özlemin yer aldığı yazılar dizisidir.
Sokağın dar kaldırımlarında yürürken aklıma hep senin bana olan sevgin geliyordu, düşünüyordum. acaba sende beni bu dar kaldırımlar gibi mi seviyordun, senin sevginde bu kaldırımlar gibi altı su dolu yalancı tümsekler gibi miydi, çünkü ne zaman yanlışlıkla seni sevsem hep bir nefret duyuyordun bana , tıpkı köşesine basılan altı sulu dolu kaldırım taşının sıçrattığı suyun ayakkabıya olan nefreti gibi , ne zaman evin yolunu tutsam hep aynı sorularla kafam bulanıyordu. biraz daha ilerleyince başka bir soru daha beliriyordu kafam da , sokağın sonunda bir park vardı ve parkın kırık dökük , virane salıncaklarında , kaydıraklarında ve tahterevallilerinde çocukların oynadığını görüyordum.mecburi ve isteksizce kırık salıncaklarda sallanırken gözlerindeki bakışlar dikkatimi çekiyordu.sanki utanıyormuş gibi bakıyorlardı,kaydırakdan kayarken daha doğrusu kayamıyorken üstünde tutan paslardan dolayı kaydırmaz ve oynanmaz hale gelmişti ve hatta çocukların üzerlerini de kirletiyordu. Tahterevallinin bir tarafında sele yoktu, diğer tarafına oturan çocuk hep şanslıydı ve hep ağır geliyordu, yeniyordu arkadaşını acaba diyordum senin sevginde böylemiydi ben virane olmuş bir park, sende içinde ki mutsuz çocuklar. ben kırık bir salıncak sen sallanan mutsuz bir çocuk,
ben pas tutmuş bir kaydırak hem de seni kirleten,sende kayamayan,mutlu olamayan bir çocuk ve hatta ben tek seleli bir tahterevalli...