hızlı yaşamış bir adamın hayatına girmek zordur.
aldatmaya alışmış bir adamın sadık kalmasının zor olduğu gibi.
sana bir şey söylemem lazım yoksa çıldırıcam dedi.
bir sigara yaktım, farkındaydım.
işten güçten aşırı bunalmış ve uzun süredir sevişmemiş bir adamı eski kız arkadaşı tatile çağırırsa o adam o tatile gider.
kabul ediyorum, teklif çok iyi.
zaten o da kabul etmiş.
kız da kaçırmamış rezervasyonu hemen yaptırmış.
ailemin yanından, yaşadığım şehir olan istanbula dönmeme iki gün vardı.
iki gün sonra gidecek olan bir kadının yüzüne bakmadan yarın sabah ankaraya gidebilirim çok bunaldım diyen bir erkek varsa orada kesinlikle bir şeyler vardır.
birileri vardır.
ertesi sabahın olmasını bekledim.
gitmedi.
gitmemi de hiç istemedi.
dün gece telefonum açıktı.
aradığında ulaşamamış. allahın işi işte.
bi saat sonra ben aradım. evdeydim ama metrobüsteyim eve gidince arıcam dedim.
dur dedi.
ben sana niye ulaşamıyorum diye söylenmeye başladı.
panik ve korku vardı sesinde.
eve gidince konuşuruz dedim.
ulaşamayınca çıldırmış.
bir şey olacağından değil diyor benim o an senin sesinin duymam gerekiyordu.
duyamadım çıldırdım.
seni özlediğimi anladım.
ben seni çok özlüyorum.
daha sonra bir şey söylemem lazım dedi.
bir sigara yaktım, anlattı.
hayatta hiç bir fırsatı kaçırmadığını, bir karar verip bunun yanlış olduğunu anlayıp kararından geri döndüğünü söyledi.
hiç pişman oldun mu diye sordum.
olmamıştı.
gitmediğime bir an olsun pişman olmadım diyişi değildi bunu düşünmemi sağlayan.
gerçekten bir kere olsun gitse miydim diye düşünmemişti.
anlıyordum, biliyordum.
bir erkek bir kadını aldatabilir.
aldatmaya da bilir.
bu bir tercih meselesi.
aldatmadığım değil ama aldatamadığım ilk kadınsın dedi.
ben sakindim.
o şaşkındı.
tüm bu konuşulanlara inanamıyordu.
bunları konuşup da nasıl rahatlayabildiğini anlayamyordu.
farkında değildi ama yaptığı tek şey günah çıkarmaktı.
aşık değilim.
seviyor değilim.
farklı bir his.
daha önce hissetmediğim bir şey.
sanırım sadece tamamlanmış hissediyorum.
perde yok, duvar yok, rol yok, maske yok.
hayatımızı bir çember olarak düşünelim.
içerisinde bunu tam kılan bir çok parametre var.
bunlar değişen şeyler, yerine yenisini koyabildiğimiz şeyler.
bu yüzden hayatımız bir şekilde tamamlanıyor.
giden arkadaş, iş, sevgili yerine yenilerini koyabiliyoruz.
Mesela her insanı da puzzle gibi düşünelim.
Hepimiz içimizde farklı renkler farklı parçalar taşıyoruz.
hayatımın tamamlandığını hissettiğim çok zaman olmuştur ama,
ben ilk defa 'kendimi' tamamlanmaya bu kadar yakın hissediyorum.
böyle bir adama böyle bir bağlılık geliştirmek beni korkutmuyor ama.