ben senin geçmişinim, şimdi var olanım, yarın ya da gelecekte sen olacaksın. tahminime göre biraz güçsüzüm senden eminim senin ayakların yere daha sağlam basıyordur. Gözlerin ve saçların daha parlak, cildin beyaz biraz da olsa kilo almışsın. Ben gibi saklanmıyorsun ama biliyor musun ben senin için saklanıyorum şimdilik. Tıpkı kısmalı bir lamba düğmesi gibi sağa çevirdikçe daha çok aydınlatmak için, düğme sona dayandığında, artık dönmediğinde işte orada sen olacaksın. Ben seni yazıyorum. Lambayı biraz sağa çevir ve gözünü tavana dik, işte orada hafifçe parlayan ve sadece odanın içini aydınlatan loş ışığım ben. Doğruyu söylemek gerekirse bu oda için bile pek yeterli sayılmam, ışığım çok zayıf ama yetiyorum kendi kendime işte. Çevirmeli lamba düğmesinin 1. tık'ın da olanım ben. Sana yazıyorum, düğmenin artık dönmediği, sona dayandığı, ışığın en parlak haline.
Seni gülümsetmenin çok zor olmadığını biliyorum. Bir tane daha sigara aldım şimdi annemden. içmiyodun sen tekrar mı başladın? dedi. Bende her zaman ki gibi "yo hayır aslında başlamış sayılmam" dedim. Aldım sigarayı aceleyle bilgisayarın başına yürürken "yakıyım mı? gel yak. dedi gülümseyerek. Bana sigara içtiğim için kızmayacağını biliyorum. Ama bazen endişeleniyorum. Her zaman dediğim gibi "sigara içmek bana iyi gelmiyor." hassas bi bünyeye sahibim bu yüzden değil mi et yemeyişim ve bana her zaman yöneltilen "neden et yemiyorsun" sorusunu her seferinde cevaplamak zorunda kalışımız. Aaa dur biraz aklıma şimdi geldi neden her seferinde lafı uzatıp kendimi tüketmek yerine "bünyem kaldırmıyo" demiyorum ki.. ah salak kafam... sen böyle de ama olur mu *
Senin için elimden gelenin en iyisini yapmalıyım. Çünkü biliyorum ki sen o parlak halinle benim için çok daha fazlasını yapardın. O zaman orada durduğun şeklinle beni, nerede gözlerini sana dikmiş, kitlemiş küçük bir çocuk görsen dilini çıkarmana ve o çocuğu gülümsetmeye çalışan şefkatinle seveceğini biliyorum. Biliyor musun hala ne zaman bir çocuk görsem dikkatli dikkatli beni izliyor ve ben çoğuna bakmaktan bile kaçınıyorum bazen. Osho nun sözü aklıma geliyor hemen "Arzularınızı bırakmak zorundasınız, çünkü arzularınız dikkatinizi dağıtıyor ve hayata odaklanamıyorsunuz, akışı kaçırıyorsunuz." Ve hemen geçiriyorum kafamdan acaba bu arzu mu? Gülsem ne olurdu? Neden gülmedim ki? deyip kendimi suçluyorum sonra hemencecik unutuyorum.
Az önce annem çağırdı "fıraaat gel şu filme bak" diye. Gittim baktım (bkz: Kadrinin Götürdüğü Yere Git) oynuyo show tv de. tam da sahnesini yakaladım diye geçirdim içimden izlerken. Sahilde oturup bira içen kafası 1 milyon adamın yanına bi kız oturuyo ve konuşmaya başlıyolar. Kız; "Bi tane daha bira var mı?" diye soruyo. Çocuk başlıyo anlatmaya. Benim geçmişte hayalini kurduğum sahneye çok benzettim hep böyle şeyler kurardım kafamda. Bir kıza kendimi açarken, içimi dökerken hayal ederdim hep kendimi. Şimdi bu sahneyi izlerken içim içime sığmadı sanki. Orada kafası bir milyon olmuş ağlayarak bir şeyler anlatan adamı kendim gibi hissettim. Kız da sakin ve yapmacıksız bir şekilde dinliyor ve ağlayarak kendini ifade eden çocuğa asla acıyor gibi gözükmüyordu.
Sonra çocuk dedi ki;
"Bence sürekli şu eş değiştiren adamlar yok mu, işte onların bi seri katilden hiçbir farkı yok." Sonra kız döndü dedi ki; "Aslında birini sevmeye kalkıştığımızda onu öldürüyoruz." Çocuk devam etti; "Sende fena değilsin haa , yani edebi olarak" dedi ve alkollü bir şekilde güldü. Kız da "Benim gitmem gerek, sonra görüşürüz" diyerek gitti.
Bugün kendimi çok değişik hissediyorum. Her an kanatlanıp uçacakmışım gibi. Karanlık Sinema salonunda bir anda ışıklar yanacak ve bir filmin sonuna gelecekmişim, sonra da kendimi dışarı atıp, akşama doğru batmakta olan güneş yüzümü ısıtırken"lan ne filmdi be" diye düşünecekmişim gibi.
Bazen hep böyle hissediyorum. Bir sabah uyanacağım ve eski, istemediğim her şey yok olup gidecek ve yerini yeni olan tüm iyi ve güzel şeyler alacak. Aslında böyle hissetmemin sebebi biraz da benim tembelliğimden * Çaba göstermeden her şey olup bitiversin diyen çocuk yanım. "Baba! bana şunları şunları al" diye sipariş ettiği tüm abur cuburları büyük bir heyecanla bekleyen ve kapının zili çaldığında kapıya ablasıyla yarışarak koşan ve ilk iş babanın elindeki poşete bakmak olan ve aynı zamanda babam sipariş ettiğim onca şeye rağmen elleri boş geldiğinde ve ben kapıyı açar açmaz boş olan ellerine baktığımda, onun utancını hisseden ve sonra "neden ilk babamın yüzüne bakmak yerine poşete bakıyorum ki?" diye kendini suçlayan çocuk yanım.
Annesi onun dışarı çıkmasına izin vermediği için evde kendine her zaman tercih ettiği uzun hamur oklavasından kılıç yapıp, hayalindeki çok sevdiği bir kızı kurtarmak için askerlerle dolu kalenin içine dalan ve son anda aldığı ok darbeleriyle yorgun bir şekilde yere çöküp kıyafetinin içinde zor zamanlara sakladığı ninja bıçaklarını tepede dikilen okçulara bir bir fırlatıp kralı şaşırtan ve sonunda da kılıcını kötü krala doğru fırlatan ve onu öldüren çocuk yanım.
Gülüyorum şimdi * Bu öylesine kahraman bir çocuk yanıydı ki, bu hayal burada bitiyordu. Çocuk yanım sadece kahramanlık görevini yerine getiriyordu, yapması gerekeni yapıp gidiyordu.
Bana oradan bir şey söyleyecek olsan şefkatinle ve gülümseyerek şöyle derdin; "Çocuk yanına hep gülümse, onu hiç unutma, onu hiç eksit etme, onu hep sev." Seni seviyorum, tıpkı senin beni sevdiğin gibi.