bir vesile ile yakın zamanda tanışma şerefine nail olunan ve kalbi güzelliklerine kayran kalınan ermeni milletidir.
van sason göçmeni bir baba ile mardin göçmeni bir anne ve onların pırıl pırıl gözlü oğulları ile istanbul'da tanıştık.
1915 ermeni katliamından canını kurtaran ve sürgüne zorlanan bu ermeniler, yeni bir yaşam sürmek için suriye'ye göç ettirilmişlerdir. yine sürgün sırasında açlık ve susuzluktan ölmeyenleri suriye'ye varmış ve yerleşmişlerdir. doğuştan zanaatkar ve kanaatkar olan bir millettir ermeni milleti. suriye'de de yaşamlarını var etmiş ve didinmişlerdir. anadilleri ermenice'yi unutmamak için ellerinden geleni yapmışlardır. mardin'den göçenler suryanice bilmektedirler. aile ile tanıştığımızda anadilleri olan ermeniceyi, komşuları ile konuştukları kürtçe ve süryaniceyi, suriye'nin resmi dili arapçayı ve dünyanın genel geçer dili olan ingilizceyi biliyor olmaları beni şaşırtmıştır.
bir insan düşünün ki kendisini ifade etmek için 5 dil bilmesi gerekmekte. çok dil bilmek tabi ki çok güzel bir şey. ancak bunu sürgüngüler, göçler ve baskılarla öğrenmek zorunda kalmak acı geldi bana. ve şimdi ışid korkusu yüzünden tek oğullarını okutabilmek ve hayatta kalmak için tekrar göç etmek zorunda kalıyorlar. avrupa ülkelerinden birine gidiyorlar. ermenistan'ın pahalı ve iş olanaklarının sınırlı olması yüzünden anavatanlarına bile dönemiyorlar.
ön yargıları yıktığınızda ve resmi ideolojiden arındığınızda her insanın aynı olduğunu görüyorsunuz. yaşamını ve zürriyetini devam ettirmek isteyen canlılarız.