Onun dediğine göre, rüzgâr denen şey yalnızca rüzgar değildi... Okumasını bilmek gerekirdi onu. Bunu bilenler, rüzgarın içinde hayata dair hemen hemen her şeyi bulabilirdi. Çünkü binlerce bitkinin kokusu vardı rüzgarda, binlerce bitkinin şekli, rengi ve fısıltısı vardı. insan sesleri vardı sonra çeşit çeşit, hayvan sesleri, tepelerin yüksekliği, denizlerin genişliği, nehirlerin uzunluğu vardı. Rüzgarı okumasını bilenler, canları isterse, hiç görmedikleri bir denizin tuzunu bile tadabilirlerdi sözgelimi. Ya da, yıllar önce ölen bir ihtiyarın, gençliğinde attığı gevrek kahkahaları bile duyabilirlerdi.