13 Aralık 1980′de 12 Eylül rejimince yaşı
büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in
annesine mektubu...
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde
değilim? Neden istediğim zaman yatıp
kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki
kanepeye oturup okuyamıyorum,
düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi
arıyorum dört duvar arasında?
“O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir
tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir
kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.”
Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde
içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş
yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda
anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu
duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin
ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha
hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor,
bir yerlere yakınlaştırıyor. “Ne yapmalı?” “Nasıl
savaşmalı?” sorusuna cevaplar arıyorum
günlerce.
Sizi de düşünüyorum. içeriye düşmeden önce
anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı
herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi
anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe,
dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit
varken.
Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var
ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de
artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak
kazanabiliriz.
Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir
birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne
pahasına olursa olsun kazanmalıyız,
kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu
günleri hep beraber görelim, senin torunların
görsün ve torunlarının çocukları görsün.
Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz
halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli,
haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım,
babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam
bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki
amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var,
onların arkadaşları, onların oğulları, kızları,
benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları,
onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve
yine onların… saymakla bitiremeyeceğim
kadarız biz.
Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım
saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim
birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak
mücadelemizde.
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün
tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara
bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını,
mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun
bükük olmasın. Giderken gözün arkada
kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle
ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.
Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen,
hemen hepsi bu mektupta var. Bu da
cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin,
yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu
gösterir.
Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat
edin ki yaşamın zorluklarına göğüs
gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci
selamlar. Ellerinizden öperim.
Erdal”.
Ülkücü
Şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun Ailesine son
Mektubu.
Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni
bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz.
Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları
ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben
sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar
Cenab-ı Hakkın ve Onun Resulünün, Yüce
Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın
yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu
çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir
an önce Allah'ın huzuruna çıkacağım. Eğer
benim günahım varsa Cenab-ı Allah'ın
huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir
yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler,
idam edenler Allah'tan bulsunlar. Şunu hiç
bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür,
Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar.
Kellemi verdiğim bu yolun zaferi
yakındır.Zafer her zaman Allah'a
inananlarındır.
Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin
arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam
ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek
isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa,
hepinize helal olsun, siz de helal edin.
Son olarak, abime, yengeme, yiğenime,
bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini
dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı
Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona
yardımcı olmasını dilerim.
Oğlunuz Mustafa.
kendi davası uğruna başı eğilmeyen her nefere selam olsun.