laptop ekranına çok uzun süre ve çok dikkatli baktıktan sonra "hmmm" deyip bir sigara yaktım. sanki yarına yetişmesi gereken çok önemli bilimsel bir proje için veri toplar gibiydim. sigaradan bir nefes alıp yeni bir sekme açtım ve youtube'a girip birkaç komiklikli video izledim. videonun tam ortasında aniden bastıran bağırsak faaliyetleri beni sigaram ve uykusuz'umla tuvalete girmeye itti. ne yapacağımı bilemiyorum. baş vermek üzere. tuvaletteki büyük rahatlamadan sonra boncuk boncuk terlediğimi farkediyorum. ardından midemden bir gurultu geliyor. acıktım. tuvaletten çıkıyorum, babaannem mutfakta soğan kavuruyor. bu akşam güzel yemek var demek ki diye düşünüyorum. bir mutfakta soğan kavruluyorsa o akşam doyacaksın demektir hacı. soğan iyidir. soğanı severim.
19.45
babaannem "gel yemeğini al" diyor. mutfaktan tepsimi alıyorum. akşamın menüsü köfte, patates kızartması, bulgur pilavı ve salata. "vay babam" diyorum "şşş çakaal" diyorum babaanneme "yevmiyeni mi aldın lan" diyorum. "ne bu yemekler şşş ;)" diyorum. yüz vermiyor bana. tepsimi odama götürüyorum. yumuluyorum allah ne verdiyse. bir yandan da müzik açıyorum "nazlı yare haber saldım" çalıyor ben yiyorum. ayı gibi yiyorum. ondan sonra "bruub...est...bruuubbb" diye geğirip yine bir sigara yakıyorum.
19.50
telefon çalıyor. annem arıyor. "yavrım sıkı giyin" diyor "yavrım yemeğini iyi ye" diyor "yavrım kendine dikkat et" diyor. "he ana olur ana" diyorum. "gurbettesin aklımızı sende koma" diyor. "olur komam" diyorum. anneler iyidir.
20.00
internette gezinmeye devam ediyorum. sözlüğe bakıyorum, dişe dokunur yazılacak bir başlık var mı diye. sonra diğer sekmeden oyun haberlerine bakıyorum. ardından başka bir sekme açıyorum, oradan ekşi sözlüğü okuyorum. internette dolaşırken zaman duruyor. zamanda kırılma oluyor. kendime geldiğimden yaklaşık 50 dakika kaybetmiş oluyorum. o 50 dakikada neredeyim, ne yapıyorum hiçbir fikrim yok. tavşan gibi dolaşıyorum nette amaçsızca. ardından msn açıyorum ama kimseye yazmıyorum. seviyorum bunu yapmayı. çünkü çok farklı biriyim ben. böyle çok değişik...
20.50
bir sigara daha yakıyorum. keyfim yerindeyse oyun açıyorum laptoptan. genellikle warcraft iii oynuyorum. yok kendimi korkutmak istiyorsam clive barker's undying atıyorum birkaç saat. çünkü laptopum bunların üstünü kaldırmıyor. kaldırdığı en son oyun 2003'te çıkanlar. yine buna da şükür. bizim evde bir masaüstü vardı, yemin ediyorum cd-rom'u yoktu. disket teknolojisinin bütün imkanlarından yararlanmaya çalışan bir kasası vardı. o pc'de oynadığım super mario'ların tadı hala damağımda.
22.50
çok sıkılmışsam biraz kendimi kurcalıyorum ama onun için erken olduğunu farkedip hemen elimi çekiyorum. gidip biraz kitap okuyayım bari diyorum. çayımı içerken bir yandan da çaykovski'den eserler dinliyorum. 40 dakikalığına entel oluyorum. çok güzel oluyor. kitabımı okurken yine sıçmığım geliyor, gidiyor yepisyeni entellik. sıçmak çok kötü bişey. aslında güzel ama tanıdığınız insanların sıçtığını gözünüzün önüne getirirseniz 20 yıl boyunca bir dağ evinde tek başına yaşamaya mahkum olursunuz.
23.45
artık kendimi kurcalamanın vakti geliyor. google'a titreyen heyecanlı ellerle "xxx nude teen redhead blonde brunette" gibi kelime kombinasyonları yazarak kendimi kurcalıyorum. bu esnada genellikle babaannem içtimaya çıkmış oluyor. babaannem çok seviyor beni iş üstünde yakalamayı. ama 3 yıldır hiç yakalanmadım, belki ucundan görmüştür, bilmiyorum. "evin bereketini mi kaçıracan lan cünup! hehehe cünup heralde bu... cünuba bak" diyor. cünup burada ayı manasında kullanılmış tabii. hoş değil böyle şeyler.
00.15
yorucu bir günü daha geride bırakırken ecnebiler gibi sabunsuz duşumu alıyorum (bizim köyde gusül abdesti diyorlar buna). yarının ne gibi heyecanlara gebe olduğunu merak ederek yüzümde ufak bir gülümsemeyle uykuya dalıyorum... ne ufak gülümsemesi amına koyim, ağzımdan salya akıta akıta uyuyorum. sanırım bağırsaklarımda kurt var. çok endişeliyim...
posei doon 'un bir gecesi böyle geçiyor. çok heyecanlı değil mi?
