pazar denen günün artığıdır. pazar'dan arta kalanlardır. çürük meyveler gibi...
en nefret ettiğim gündür ayrıca. bana göre de en ideal tanımı budur; "nefret edilen gün".
pazartesi sendromu falan gibi laflar gevelemeyeceğim. zira; her bir gün, türlü türlü sendrom benim için.
niye sevmiyorum seni pazartesi?
bir kere, kötüsün. küçük bir çocuğun elinden oyuncağını alan tipler gibisin.
bir de yapmacıksın. ne olması gerektiğine karar verememiş hatunlar gibisin. bir gün spor giyinen bir gün klasik giyen biri gibi... eşofman giyip şapka taktığı halde, saçını fönleyip makyaj yapmış gibisin. rimellerin akıyor pazartesi. silme ki; herkes görsün aslında ne kadar çirkin olduğunu.
he bir de ne var biliyor musun?..
en kötü dizilerin olduğu günsün sen. benim sevdiğim hiçbir dizi pazartesi günü olmadı sanırım.
olduysa bile yayından kaldırdılar senin yüzünden. çünkü; o saatte uyuyor oldu herkes...
haftasonu biyolojik saatini kurcalayıp bozmuş olan insanlar hep uykusuz başladı güne seninle. eve gelir gelmez de uyudular.
primetime'larda uykulu ve mahmurdu herkes.
bir de en sevmediğim dersler hep seninle aynı güne denk geldi. neden?
en önemli derslerin gününü en baştan koyan, ders programı hazırlayıcı zihni sinir tipler mi böyle istedi?
bir şey nasıl başlarsa öyle devam eder derler ya; devam edişinden ötürü sevmedim belki de seni.
senle başladı, ve hep kötü gitti.
kötüsün pazartesi.
annelerimizin, oynamamızı istemediği kaka çocuklar gibisin.
hep suratımıza kum atan o çocuk; sensin.