çocukluğa dair özlenen şeyler

entry404 galeri
    147.
  1. akla geldikçe insanı hafiften hüzünlendiren detaylardır.

    eskiden cep telefonu yoktu. dijital fotoğraf makineleri de yoktu. ve gel gelelim bilgisayar da yoktu. en azından bizde yoktu. çevirmeli fotoğraf makinemiz vardı ama. her bir anın değil de, sadece özel anların fotoğrafının çekildiği makinalar. ve bu yüzden bu makinaların kendisi de özeldi. biz bu makinalarda haftalarca fotoğraf çekerdik. yanlış hatırlamıyorsam 32 adet fotoğraf alıyordu içine. ama bu 32 fotoğrafın içinde neler olmazdı ki...

    film dolduğunda babam makinayı fotoğrafçıya verirdi ve heyecanlı bekleyiş başlardı. günler sonra baban eve elinde yeşil fujifilm paketi ile geldiğinde ise tarifi güç bir mutluluk yaşardım. sadece ben değil, tüm ev halkı. o akşam yatana kadar herkesin elinde olurdu o fotoğraflar. hepi topu 32 fotoğraf saatlerce baktırırdı kendine...
    ...

    belki tek bir öğretmen maaşı ile geçinmeye çalışan 5 kişilik bir aileydik, fakat babam bunu bize hiç hissettirmezdi. yazları şehir şehir gezdirir, bizi mutlu edebilecek hiçbir şeyi yapmaktan kaçınmazdı. bazı geceler ise eve gelirken tabakta dondurma getirirdi. tabakta dediğim, böyle kül tablası kadar bir şey. muhtemelen en küçüğünden. biz o dondurma tabağımı görünce o kadar mutlu oluyorduk ki, hepimize en fazla 6-7 şeker kaşığı düşmesine rağmen bu umrumuzda olmuyordu. babam gelirken dondurma almıştı ve biz onu yiyorduk. bu muazzam derecede mutluluk verici bir hadiseydi benim için.

    dondurmanın dibi kaldığında ise annem kaşığıyla herkesin eline vururdu. dondurmanın dibi "benimdi" çünkü. o dondurmayı kaşıkla ezip süt haline getirmek ve bir güzel mideye indirmek. işte bir çocuk için mutluluğun tavan yaptığı an...
    ...

    dondurma getirdiği gibi, bazen de kola getirirdi babam. hem de en büyüğünden. o kolayı açmadan önce çalkalamak ise bizim evin adetiydi. neden böyle bir şey yapıyordu babam? kolanın yarısı ziyan oluyordu. üstelik tadı da kaçıyordu. ve bakıldığı zaman pek de mantıklı bir eylem değildi. neden? çünkü biz mutlu oluyorduk. gerisi teferruattı babam için. o kolanın gürültülü bir şekilde fıslaması ve ardından taşması bana inanılmaz bir mutluluk veriyordu.
    ...

    babamın çalıştığı liseye giderdim bazen. biraz uzaktı. bu uzun yolu tek başına yürüyerek liseye varmak zaten başlı başına beni mutlu eden bir olaydı. okul kapısından içeri girip öğretmenler odasına koşardım. ve ilk gördüğüme sorardım soruyu:
    + babam nerde?
    - kimmiş senin baban?
    + e... d... !
    babamın ismini telaffuz ederken tüylerim diken diken olurdu. o anda abartısız söylüyorum, kendimi muzaffer bir romalı komutan gibi hissederdim.
    ...

    yukarda da dediğim gibi, babam yazları bizi şehir şehir dolaştırırdı. ve ben o yaşlarda inanılmaz bir araba ve hız sevdalısıydım. sürekli babama daha hızlı sür, daha hızlı sür derdim. ta ki annem popomu çimdikleyene kadar.

    gene bir gün asfalttayız. önümüzde kırmızı bir spor araba. benim o arabayı görür görmez gözüm ışımıştı tabi.
    + baba nolur geçelim bu arabayı hadi baba gaza bas baba, daha hızlı yaa..
    babam beni kırmadı ve 93 model lada samaranın ibresi o gün ilk ve son kez 150'yi gördü. ama geçemedik. bu da işin dramatik boyutuydu. derken kırmızı araba birden yan yola saptı.
    + ne oldu baba, dedim.
    - bizle baş edemeyeceğini anlayınca yolunu değiştirdi oğlum, dedi.
    babamın bu kuyruklunun kuyruklusu ve bir o kadar da komik yalanını her düşündüğümde gülerim. o kadar da içten söylemişti ki...

    güzel günlerdi vesselam.
    7 ...