bilirim
beş altıyı geçmez
senin kafanın raflarında dizili
kapalı şişeler gibi sorgular
sen ki kapkara cahilsin
herhangi bir
hukuku düvelprofesörü kadar
buna rağmen
sana sorsam
desem ki ben:
-keçilerimizin
kıvırcık uzun
tüyleri dökülüp,
iki başlı memelerinden
iki kol ışık gibi akan
sütleri kesilirse;
ve portakallarımız
sönen birer güneş yavrusu gibi dallarında kuruyup,
kemik ayaklarıyla kıtlık
yerli bir kral gibi geçerse toprağımızdan
sen ne yaparsın?
bana dersin ki sen:
-ilk ışıklarla ağarmaya başlayan
yıldızlı bir gece gibi
damla damla kaybederim boyamı,
damla damla solarım
bana dersin ki sen:
-bir afrika kadınına bu sorular sorulur mu hiç?
kıtlık ölümdür bizim için
bolluk sevinç
fakat ne hikmettir ki taranta - babu
büsbütün tersine burada bul.
bir öyle şaşılası
dünya ki burası
bollukla ölüyor,
kıtlıkla yaşıyor.
varoşlarda hasta, aç kurtlar gibi
insanlar dolaşıyor
ambarlar kilitli
ambarlar buğdayla dolu
tezgahlar
ipekli kumaşla dokuyabilir
topraktan güneşe kadar giden yolu.
insanlar yalın ayak
insanlar çıplak
bir öyle şaşılası
dünya ki burası,
balıklar kahve içerken
çocuklar süt bulamıyor.
insanları sözle besliyorlar,
domuzları patatesle