itiraf ediyorum ki bir şey hissetmekten hem çok korkuyorum hem de bir şeyler hissetmek beni mutlu ediyor.
Kaç ay geçti üzerinden bilmiyorum ama herhangi bir erkek canlıya karşı kalbimin değişik ritmlerle karşılık verebileceğini düşünmeyi bırakalı çok oldu. Biraz korku, biraz yorgunluk, biraz yine aynı şeyleri yaşar mıyım tedirginliği...
Zorladım kendimi; başka birini sevebileceğimi görmek adına zorladım. En ufak bir şey hissetsem mutlu bile oldum hatta bir ara. Oh be dedim kendi kendime. Yeniden sevebilirim, üstelik bir kez birini sevdiysem neden olmasındı ki yeniden. içten içe yine aynı tedirginliği hissederek.
Sonra birden, hakikaten öyle durup dururken biri çıktı karşıma. Eğlenip güldüğüm, vakit geçirmekten inanılmaz büyük bir keyif duyduğum, iletişimde olmayı çok sevdiğim biri. Bir adam. Bana hiç benzemeyen ama içten içe de aynı benim gibi olan bir adam.
Dışarıya karşı hep gülümsemeleri var. Yüzeysel bakıyor onu anlamak istemeyenlere göre, dünya yansa umrunda değil hatta. Fakat değil öyle birisi, biliyorum. Kendimden biliyorum.
Şimdi arkadaşım. Yakın arkadaşım belki bilmiyorum ya da her şeyimi paylaştığım biri. Bana birilerini ayarlamaya çalışıyor, atan da evlen gel bu taraflara kalma oralarda diyor, en yakın arkadaşımdan zamanında hoşlanmış onu söylüyor filan.
Ama ben hiç istemeyerek, hiç onay vermeyerek ona doğru savruluyorum. O farkında bile değil ama beni tutuyor süzüldüğüm boşlukta. Yok olmuşluğumu varlığa çevirmek üzere haberi yok. Bana güzel bir kız bul diyor. Tamam diyorum.
Keşke sevsem onu iyice, keşke sevse beni. Bu kez bi yenilgi istemiyorum hayatımda diye durdurmaya çalışıyorum kendimi ama zaman hepimizden daha güçlü. Kim okur bu yazdıklarımı bilmiyorum ama içim acıyacak gibi yeniden. Bir acı daha kaldırmaya gücüm yok.
Ona hoşçakal diyeceğim. içten içe. Arkadaş olmayacağız artık. Yoksa ona tutulup kalırım. Çünkü tanıdığım en akıllı geçinen salak benim.
Ben birini seveceğim, tepeden tırnağa ve bu kez o da beni sevecek. Artık her kimse, nerede ise...