Kimi dilbilimciler ve felsefeciler hala kelimelerin doğrudan dünyadaki tekil nesneleri imgelediğini anlatabilir.
örneğin köpekler, sandalyeler, ağaçlar gibi; fakat kelimeler bu işe bile yaramaz.
daha doğrusu o işi, zihnimizde bu nesneler için barındırdığımız kavramlar aracılığıyla ancak dolaylı bir şekilde yaparlar.
"Köpekler havlar" dediğim zaman hangi Köpeklerden bahsediyorum? Büyük Köpeklerden mi? Kahverengi Köpeklerden mi? Yolun aşağısındaki Köpeklerden mi? Hayır tabii. O zaman tüm Köpeklerden mi? Şart değil. Tüm Köpekler demedim ki; havlamayan bir köpek önermemi çürütmez.
Bu önermemin anlamı şu: "genel kural olarak köpekler havlar" ya da "havlamak, köpeklik mefhumunun oldukça güvenilir bir göstergesidir."
Pekala, o halde bana "köpekliği" ya da "genel kural olarak Köpekleri" gösterin.
Gösteremezsiniz, çünkü böyle yaratıklar yok.
Elimizde olan şey, bir parça muğlak da olsa, Köpeklerin neye benzediğini anlatan gayet işlevsel bir fikirdir.
Bizler de bu fikre atıfta bulunuyoruz.
Belirli bir köpeğe ya da Köpeklere atıfta bulunmak istersek, sadece "köpek" ya da "köpekler" diyemeyiz; "bu köpek", "oradaki şu köpek", "kuyruğu fır dönen o köpek" diye belirtmemiz gerekir.
Dolayısıyla, lisana ulaşma yolunda anlamlı birimlere -yani işaretlere ya da kelimelere- atıfta bulunma işi, bir şekilde somut şartlardan çıkıp dünyadaki belirli nesneler için sahip olduğunuz kavramlara kaymıştır.