ihasn oktay anar isimli, nevi şahsına münhasır yazarın çok farklı bir tarzda yazdığı ve benim en sevdiğim romanı. ama en iyi romanı değildir, en iyi romanı puslu kıtalar atlası'dır. aslında tam olarak roman da değildir ama zaten benim sevme gerekçem de bununla ilgili.
efendim, modern romanın ilk ortaya çıkışı ya da romana benzer ilk edebiyat eseri konusu biraz karışıktır. don quijote ilk roman olarak söylenegelse de esasında ilk romanlar çok daha eskilerde yazılmıştır. şimdi adını hatırlayamadığım, telemaque diycem bilen biri gelip dövecek beni, ilk roman örneklerinden birinde hikaye şu şekildedir. bir şehirde veba salgını başlar ve 10 kişi şehirden kaçarlar. yol boyunca her gece herkes birer hikaye anlatır, falan filan. yani, gevşek bir roman kurgusunun içinde hikayeler anlatılmaktadır. tabii ilk roman örneği bu, adı aklıma gelmeyen, kabul edilirse, işler karışıyor zira, aynı mantıklar ilerleyen bir metin doğu'da çok daha önceleri yazılmıştır ve adı da binbir gece masalları'dır. mantık aynı, kurgu aynı.
(bundan sonrası spoiler olabilir. bence değil ama uyarmış olayım, problem çıkmasın)
bu uzun ve -galiba- biraz gereksiz girişten sonra konuya dönecek olursak, efrasiyab'ın hikayeleri ihsan oktay anar'ın, binbir gece masallarına bir naziresidir. zira roman, ölüm ve cezzar dede adındaki iki karakterin birbirine anlattığı hikayelerden oluşur. hikayelerin kimi çok güzel kimisiyse çok basittir. ölüm ve cezzar dede, uzun ihsan'ın (ihsan oktay'ın her kitabında yer verdiği ve kendisini sembolize eden karakteri) canını almak için gün boyu dolaşırlar ve birbirlerine bu hikayeleri anlatırlar. ama uzun ihsan'ın ihsan oktay olduğunu bilen okur, bilir ki ihsan oktay anar, uzun ihsan'ı ölümden kurtarmak için hikayeler anlatıp duruyordur. burada aklımıza hemen, ölümden kurtulmak için hükümdara 1001 gece boyunca hikaye anlatan şehrazat gelir. ihsan oktay, romanın en iptidai şeklinde bir roman yazmıştır ve romanı -muhtemelen kendisinin de ilk roman kabul ettiği- 1001 gece masallarına paralel yazmıştır. çok zekice.
romanın konusu ve konuların işlenişi mükemmeldir. ihsan oktay zaten gönderme ve ironi konusunda usta bir yazar, eyvallah ama bu kitabında bu meselelerin hepsini aşmış. ben bu kadar komik bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum. ihsan oktay filozofçu bir abi olduğu için elbette eski hikayelere göndermeler yapmış, elbette çok geniş olan osmanlıca haznesini olabilecek en matrak şekilde kullanmış. ama tüm bunların dışında, açıklamayı beceremediğim başka bir güzelliği var bu kitabın. okumayı düşünürseniz, ki bence düşünmelisiniz, yanınıza bir osmanlıca sözlük alın(internet de o işi görür) ve anlamını çıkaramadığınız her kelime için sözlüğe bakın, zira büyük bir ihtimalle ince bir gönderme vardır ve kitap o göndermelerle çok zevklidir. dün gece bitirdiğim kitabı haftaya tekrar okusam yeni yeni göndermeler keşfedeceğimden eminim. bir iki çerezlik vereyim de ağzınız sulansın.
"kadının mubarek ve galaktik sütünü emdi"
"iştiraki mezhebine kayıtlı olduğunu ve bu yüzden allah'a inanmadığını söyledi"
"içki ve kumar alemlerinde hayırsever bir insan olarak bilinirdi"
böyle cümle mi kurulur be kardeşim, iştiraki mezhebi nedir(:)), mezhebe nasıl kayıt yaptırılır. allah seni bildiği gibi yapsın.