nizamiyeden girdim içeri

entry1 galeri
    1.
  1. tarih 15 eylül çarşamba saat 12.00 civarları. elde bavul, akılda bin bir soru. yüzlerce hiç görmediğin, vatanın her köşesinden gelen yeni simalarla girdim içeri. kimse kimseyi tanımıyor. herkesin üzerinde bir utangaçlık, bir çekimserlik mevcut. askere gelmeden önce verilen nasihatlardan olsa gerek. hani askerde kimseye güvenme dediklerinden.

    ilk olarak elimizde bulunan sülüs kağıtlarını kontrol ettiler sonra kayıt kabule gittik. orada sivilde yaptığımız meslekler, sabıkamız olup olmadığı ve sonunda da hangi bölüğe düştüğümüzü belirlediler. damgalı eşek misali ''222'' damgasını dosyaya çaktılar.

    oradan çıktık elde dosyalar, bavullarla birlikle sanki müracaat etmişiz gibi teb'den bankamatik kartımızı aldık. herkesin kendi adına çıkmış kartları mevcuttu. ha bu arada 20 liraya sigortamızı da yaptılar. ölürsek eğer ailemiz 22 bin lira para alabilecek.

    büyük bir otobüse bindik. elde bavullar, dosyalar, kimse kimseyi tanımıyor, usta askerler memleketinden olan var mı diye soruyor. hızlı bir şekilde geniş bir binaya götürüldük. orada sıraya geçtikten sonra herkesi bir odaya aldılar. elde soru kağıdı, sorular da psikolojimizi ölçmek amaçlı.

    - hiç intihar etmeyi düşündünüz mü ?

    neyse oradan çıktık tekrar oturduk. üstlerimizin çıkarılmasını istediler. sadece fanila ile kaldık. sırayla aşı vurulacaktık. usta asker elinde bir bardak, ucu kalın bir bezle dolanmış sopa ile bize tendürdiot sürüyor, koltuğa oturup sağlı sollu 3 tane aşı vuruyorlar. tetanoz, kızamık, menenjit, difteri.

    sonra tekrar oturduk. aynı binada küçük bir kısma soktular. orada onarlı gruplar halinde sadece kilotla kalacak şekilde sıraya geçtik. karşımızdaki doktor, kafamızı yukarı bakmamızı istedi. aynı anda da donunu ucundan açın dedi. açtık bekliyoruz. kurbanlık koyun gibiyiz. biri höt dese al sana göt deme havalarındayız.

    sonunda çıktık oradan. beşerli sıra halinde hamama gittik. orada formalite icabı yıkandık. oradan da alıp bizi kantine götürdüler. bölük kaydımızı gerçekleştirecekler. sadece bizim bölükte yavaşlık vardı. sonunda oradan da çıktık. eşyaları almaya gittik ve arada da fotoğraf çekinecektik. girdik sıraya, kapıda bi usta asker, içeri girene en büyüğünden bi kamuflaj vermekte oradan bir odaya girip webcam ile vesikalık çekinip, çıkıp eline bi bavul alıp eşyalarını almakta.

    askeriyede her şey sırayla. su, tuvalet, yemek, konuşmak, hatta kavga bile etmek. çok şükür oradan da çıktık. elde 2 tane bavulla birlikle koğuşlara gittik. sıradan bi yatak verildi. biraz dinlenelim demeden hemencecik kıyafetlerimizi giymemizi istediler. açtık bavulu hiçbir şey bilmeden elimize elimize ne geldiyse giydik. kısa kollu kamuflaj, pantolon, siyah bere ve bot. yani artık bot bağlamıştık. askerlik başlamıştı.

    oradan alıp bizi yemekhaneye götürdüler. serseri mayın gibiyiz. yanımızdan rütbeliler geçmekte. ancak bişey bilmediğimizden ne yapacağımızı bilmiyoruz. yemekhaneye geldik. orada yemek yedik her ne kadar zor olsa da. akşam oldu hazır yemekten de çıkmışız sigara içiyoruz. onbaşı geldi aldı bizi götürüyor. adama soruyoruz nereye gidiyoruz diye cevap vermiyor. meğersem bizi baks denen yere yani bulaşıkhaneye götürüyor. ilk golü yemiştim. tam 4 saat bulaşık yıkadım. koskocaman bir lavabo, küvetleri alıp içine bandırıp yağlı suda sıkıyoruz. tam bitti derken diğer bölüklerin ki geliyor. en sonunda dayanamayıp kaçmıştık oradan. saat 11 olmuştu koğuşa geldik. içeri girdik tek tük ayakta olanlar var. günün yorgunluğuna hitaben kafamı koyar koymaz uyudum.

    - koğuş kalk.

    saat sabahın 5.30'u. akşam kafamı nasıl koyduysam öyle kalktım. nasıl yorulmuşum ki hiç hareket etmemişim. usta asker gelip dolaplara vura vura uyandırdı bizi. bi yandan da koğuş kalk diye de bağırmakta. hemencecik tuvalete gittik, traş olduk, ihtiyacımızı gördük ve sıraya geçtik. kahvaltı yapmak için yemekhaneye geçtik. ilk kahvaltımız tahin-pekmez, peynir ve yarım bardak buz gibi çaydı.

    oradan çıktık uygun adımda pistler bölgesine gidiyoruz. yemekhaneden pistler bölgesi yaklaşık olarak 2 km uzaklıkta. o kadar mesafeyi daha yeni yeni öğrendiğimiz uygun adımda geldikten sonra usta askerlerin tabiri ile acemi siken tepeye geldik. saat daha 7.30-8.00, sabah kahvaltıda tahin pekmez yemişiz, ağzımıza 2 yudum çay değdi onun dışında bişey yok. açık, ağaçsız, kurak bi arazide, güneşin alnında saat 12'ye kadar ayakta dikildik. en sonunda toparlan dendiğinde o an bana bayram gibi gelmişti. sonunda kıçımızı koyacak bi yere gidiyorduk.

    yolda düzgün yürümemizi istiyorlar, onun yanında da avazımız çıktığı kadar bağırmamızı.
    - her şey vatan için.
    - vatan sana canım feda.
    - şehitler ölmez vatan bölünmez.
    - siyah bere düşmez yere.
    - yürüyen palet zafere gider.
    sonunda gelmiştik. kimsenin aklında yemek yemek yoktu. herkes ilk iş olarak tuvalete koştu. tabi ki sırayla. sırayı bozarsak eğer su yoktu. girdik sonunda lavaboya. 450 kişi bir anda lavaboya girdi. kapıda izdiham oluştu. musluğa ulaşan bırakmıyor, içe bildiği kadar su içip pisuar sırasına giriyor. her ikisini de halleden yemekhaneye geçiyor.

    girdik tekrardan sıraya. elde tabaklar yemeklerimizi alıyoruz. 12 kişi bi masaya sıkışık tepişik şekilde oturduk. sadece önümüzdeki yemeği yemek derdindeyiz. kimse kimseyi tanımıyor. aç karnımızı doyuruyoruz.

    bu fasılda bittikten sonra tekrar acemi siken tepesine gitmek üzere sıraya geçtik. yolda tabi cezalar almaktayız. eğer üst yürüyüşümüzü beğenmezse kurduğu cümle şu;
    - yerinde say. kıt'a dur. çök. tut ayak bileklerinden. yürü.

    aman allah'ım eziyetin böylesi. daha yeni tıka basa yemek yemişiz. vücutlar ham, böyle hareketler de yapınca neler yapacağını şaşırıyorsun. güneş tepeden vuruyor, alnından, sırtından hatta kıçından terler akıyor.

    tepeye geldik, herkes sağındaki yada solundakiyle eşleşti. karşılıklı olarak birbirine tekmil verdi. akşama kadar, avazı çıktığı kadar. usta asker sırayla kontrol etmekte. eğer beğenmezse ceza olarak uzaklara yollayıp oradan düzgün şekilde duyacak halde bağırmasını emrediyor.

    sonunda akşam olmuştu. günün nasıl geçtiğini kimse bilmiyor ancak ilk günü kimse unutamaz.

    tabur arkasında bulunan içtima alanına geldik. orada bi sigara keyfi yaptık günde 1 paket sigara içen adam orada en fazla 5. sigarasını içmiştir.

    dizlerimizde derman kalmadı. işittiğimiz azarlamalar yanında kar kalır ancak gün sonunda yaşadıklarımızı anlatınca, tabiri caizse nasıl sikildiğimizi söyleyince içten içe bu daha ilk demekten alı koyamıyoruz.

    istirahat bitmişti. sıraya geçtik. kollar uzatıldı. istikamet yemekhane, uygun adım marş.

    yine aynı şekilde herkesin ilk işi su içmek oldu. tuvaletlerde bulunan muslukların üstünde aynı şu cümle bulunmakta.

    kuraklığın acısını çekmeyen, suyun kıymetini bilmez.

    susuz geçen bir gün olarak akıllarımıza kazındı. gün bir an önce bitse de koğuşlarda yatma derdine girmiştik. sonunda eşofmanlarımızı giydik, botlar yerine terlikler almıştı. aynanın karşına geçtiğimizde yüzümüzde bulunan yorgunluk anlatılacak şekilde değildi. dudaklardan kalkan deriyi gördükçe insan kendisine sormadan edemiyor.

    - ben nereye geldim ?

    ilk eğitim günü de böyle geçti gitti. askerlikteki temel kurallardan biri şu:
    ilk olarak sikiyim sonra siktiğimde neden sikiyorsun deme.

    60 gün boyunca düzen hep belliydi. sabah kalkılır, traş olunur, tuvalete girilir, kamuflajlar giyilir, kahvaltı yapılır ve ardından eğitime başlanır.

    2. gün temel görevler verildi. koğuş görevlisi, tuvaletçi, mıntıkacı, berber, yemekhaneci, tank temizleyici, manga başı ve kıdemli. ben manga başı olmuştum. manga başları sıranın en önünde bulunanlar olmakta yani o mangada bulunan en boylu insan ancak ben ortalarda olmama rağmen manga başı ben oldum. benim boyum 183 cm, manganın en uzun boylusu 189 cm. komutan kendi kafasına göre seçti beni.

    takımda 160 kişi vardı. her manga 40 kişiydi ve 4 tane manga başı vardı. komutan manga başının görevlerini sayarken acemiliğin biraz rahat geçeceğini düşünmeye başladım. nöbet tutmak yok, karavana yok, mıntıka yok. sadece sabahları yoklama alıp, görevlileri yazıp, o 40 kişiden sorumlu olacaksın o kadar. ancak birinin nerede olduğunu açıklayamazsan ayvayı yersin. çok şükür öyle bişey olmadı. bunun yanında da badiler belirlendi. yani birini birine zimmetliyorsun. o adam hasta olursa sende hasta olacaksın, o adam ölürse sende öleceksin, o nereye gidiyorsa sende gideceksin. yani kısacası sen onun diğer kısmı olacaksın.

    öğleye kadar böyle geçti ve yemekhane önünde sıraya geçtik. bölük komutanımız geldi. bize kendisini tanıttı ve askerliğin nasıl rahat geçeceğini izah etti.

    - yap deneni yap, yapma deneni yapma.

    işte askerliğin temel kuralı bu. sorgulama yok, düşünmek yok. ne deniyorsa onu yap o kadar. temelde çok basit. tamam diyorsan ben bu işi hallederim ancak her gün aynı kişiler karavana olursa, bulaşık yıkarsa yada mıntıka yaparsa problem çıkabiliyor. onun içinde bir an önce liste çıkarılması lazım. 3-4 gün sonunda bunu da hallettik. yavaştan düzene giriyordu.

    15 ekim cuma günü yemin törenimiz var. yaklaşık 25 gün öncesinden onun hazırlıklarına başladık. her gün sabahtan akşama kadar yürüyoruz. ondan önce celp açılış törenimiz vardı. ilk defa tümen komutanının karşısına çıkmıştık. yani tümgeneral.

    yürüyüş için en iyi yürüyen 240 kişi ayrıldı. bize hep 222'nin tümenin en iyi yürüyen bölüğü olarak lanse edildi ve buna uygun olarak yürümemiz emredildi. bizlerde bunu elimizden geldiği şekilde yapmaya çalıştık.

    celp açılış günü geldi. önceki gün son provamızı yapmıştık. günde en az 15 kez tören geçişi gerçekleştirmekteyiz. uygun adımda, zırhlı birlikler marşını söyleye söyleye kendimizi tümen komutanına beğendirmemiz gerekmekte. amaç bu.

    artık son provayı yapacağız. üsteğmen tüm bölüğü ikiye böldü ve yere çöktürdü. ortamıza geçip konuşmaya başladı.

    - evet arkadaşlar yarın tümen komutanının karşısına çıkacaksınız. bu tüm bölük için önemli bir gün. ne kadar iyi yürürseniz sizin için o kadar iyi olur. iyi yürümeniz içinde herkesin aynı anda aynı şekilde davranması lazım. burada 240 kişisiniz. ancak hepiniz tek vücutsunuz. biriniz el, biriniz kalp, biriniz beyin, biriniz parmak. eğer biriniz yanlış yaparsa tüm vücut cezalandırılır. eğer hepiniz geçerseniz vücudunuz kazanır ve şimdi çıkın tüm tümeni sallayın.
    gazı aldık ve yürüyüşe başladık. protokolün önünden geçerken aynı anda kollar önündekinin omzuna kadar çıkmakta, dizler göbeğe kadar çekilmekte, sağ baş sabit diğerleri kafalarını sağa doğru çevirmekte ve tek bir ağızdan zırhlı birlikler marşı söylenmekte.

    titrerler heybetinden mavi gökler şu yerler.
    bize şanlı kahraman zırhlı birlikler derler.
    yürüyen birer dağız, çoşkun deniz tufanız.
    kükreyen arslanlarız, deniz, ateşiz, dağız.
    …

    biz geçerken protokoldeki koltuklar sallanmakta, önceki geçen bölüklere bile bakmayan komutanlar tüm dikkatlerini bize vermekte. botlarımızın sesleri yeri göğü inletmekte. sanki bu işi yıllardır yapmaktayız. daha dün gelmemiş gibiyiz. bölük komutanımızın yüzünde bir tebessüm. tabi haliyle diğerlerinde de gülümseme.

    büyük gün geldi. tüm birlikler yerlerine geçti. çanakkale'de ölen şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunuldu. ardından istiklal marşı söylendi. tümen komutanı konuşmasını yaptı ve sıra bize geldi.

    biz sondan 2. yürümekteyiz. ondan önce 1. alay, sonra tabur, taburunda 2. bölüğü biz olduğumuzdan sondan ikiye kaldık.

    yola çıktık. önden 1. bölük geçiyor. ardından biz geliyoruz, arkamızdan da 3. bölük. protokolde yıldızlar bizi seyretmekte. sahne sırası bize geldi ve tüm gücümüzle bize düşen görevi gerçekleştirdik. birlikler yürüyüşlerini gerçekleştirdikten sonra tümen komutanı değerlendirme yapmakta. kötü yürüyenleri söyledi. sıra geldi en iyi yürüyene. 2. alay, 2. tabur. 2. bölük. tümen komutanı en iyi yürüyen olarak bizi seçmişti. bölük komutanının dünden kalan tebessümü bildiğin sırıtmaya dönmüştü. o an ki ifadesi anlatılamazdı. tamam dedik bu acemilik bitti. bizi rahat bırakırlar. ancak askerlikte mantık yok denmesi gerçekten doğru.

    yemekhaneye geldik ve cıvıma olmasın diye bize yarım saat o yorgunlukla çök-kalk yaptırdılar. bölük komutan geldi bize bizzat teşekkür etti. ne yapacağımızı şaşırdık. tümen komutanı beğendi, alay komutanı beğendi, tabur komutanı beğendi, bölük komutanı bizzat teşekkür etti. ancak uzmanlar, ast subaylar ve kadro askerler ceza vermekte. askerlikte gerçekten mantık olmadığını anlıyorsun.

    3-4 gün geçmeden tümen komutanı bize yemeğe geleceğini açıkladı. tüm alay için önemli bir durum. ondan önce alay komutanı gelmişti ve ona göre hazırlıklar yapılmıştı. tümen komutanının geleceği gün alay komutanı unutulmuştu. sanki normal bir ermiş gibi yanından rahatlıkla geçip gidiyorsun. eğer orada bulunan komutanın üstü gelirse onun forsu gidiyor ve o gün tüm general geliyor.

    işin ciddiyeti yemekhaneden bulunan yıldızlardan belli olmakta. albaylar, yarbaylar, binbaşıları, çelengi olmayanları zaten saymıyorsun. yerler tekrar tekrar silinmekte, duvarlara dokunmak yasak çünkü daha dün yeni boyanmıştı. sofraya dokunmak bile yasaktı. bizden istenen yemek boyunca sessiz olmak ve avazımız çıktığı kadar bağırmak.

    tümen komutanı geldi. bölük komutanımız karşıladı kendisini. bizler ayakla ona dönmüş şekilde bekler haldeyiz. önümüzde yemekler hazır, ayakta yıldızlar haricinde kimse bulunmamakta. sırada dua yaptırmaya geldi. bölük komutanımız dua yaptıracak ve tüm general tamamlayacak.
    - söyleyeceklerimi yüksek sesle tekrar et. tanrımıza hamdolsun. milletimiz varolsun. afiyet için dikkat.
    - afiyet olsun.
    - (tek bir ağızla) saol.
    camlar yerlerinden oynadı. diğer bölüklerin yemekhanesinden rahatlıkla duyulmuştur. herkes yerlerine oturdu. yemek yaklaşık olarak 20 dk sürdü ve çıt ses çıkmadı. tümen komutanı yemeğini bitirdikten sonra ayağa kalktı ve kısa bir konuşma gerçekleştirdi. bizleri gözlerimizden anladığı kadarıyla üstüne atlayacak kaplan olarak benzetti. ki bu da bölük komutanı için önemli bir durumdu. çünkü kendisi için rütbe atlamak demekti. giderken teşekkürlerini sundu ve tekrardan saol çektikten sonra gitti. 5 dk sonra bölük komutanı geldi kendisi bizzat tekrar teşekkür etti. biz ne kadar teşekkür alırsak bölük komutanı için okadar iyi olur ve kendisi için teşekkürleri toplamaktayız.

    aradan 1 hafta geçtikten sonra tekrar bir davetlimiz olduğunu öğrendik bu sefer yemeğe hepsinin üstünde biri gelmekte. edok komutanı ve muharebe ve muharebe destek komutanı gelecek. başka bir deyişle. orgeneral ve korgeneral.

    bir askerin tümgeneral görme ihtimali ancak tümende mevcuttur. bir başka deyişle kılıçlı çelenk ve 2 yıldız. bir askerin korgeneral görme ihtimali düşüktür yani 3 yıldız. bir askerin orgeneral görme ihtimali yoktur yani 4 yıldız. biz bunların hepsini bir göreceğiz. 1 gün öncesinden prova gerçekleştirildi. fena geçmedi.

    gün geldi ve işin ciddiyeti tekrardan üstümüze çöktü. yıldızlar havada uçuşmakta. gökyüzünde bile bu kadar yıldız bulunmaz. kafayı nereye çevirsen yıldız. komutan gelmeden 5 dk önceden son eksikler giderildi ve sonunda orgeneral geldi. en üst kimse onun altındakilerin etkisi gitmekte. yani daha bir hafta önce gelen tümgeneral'in forsu bitmişti. çünkü orada orgeneral bulunmakta. bir asker için orgeneral görmek imkansıza yakın bir durum.

    elimizden gelenin en iyisini yapmıştık. yemekhanede 3 tane general bulunmakta. sanki genelkurmayda yemek yiyormuşuz gibiydi.

    bölük komutanı'da bundan teşekkürünü aldı ve bizden bundan düşen payımızı aldık. ne olacağı belliydi. herkes gittikten sonra çok-kalk.

    önümüzde sadece tek bir şey kaldı oda yemin töreni. yani bir asker, bir insan için bir kere yaşayabileceği durum.

    hazırlıklar durmadan ilerlemekte. yapabileceğimizin en iyisini yapıyoruz. her seferinde de bizden daha iyi isteniyor.

    yemin törenimiz cuma gününe geliyor. pazartesi gününden provalar başladı. bende haftasonunu ağır hasta olarak geçirmiştim ve revire gitme ihtiyacı duydum. ne kadar şanssız olduğumu o zaman anladım. 240 kişilik yürüyüş paketinden çıkarılmıştım. kafamdan kaynar sular dökülmüştü. benim tekrar o listeye girmem gerekiyordu. gözlerim doldu. komutanlara yalvarıyorum. ne yapıp edip girmem lazım ancak aklıma bişey gelmiyor. salı günü oldu ve kaçak olarak listeye girdim ve o günden sonra ölmediğim sürece revire gitmeyeceğim dedim.

    ortaya masalar konmakta. provalar yapılmakta. ardından yürüyüş gerçekleştirilmekte. son cümlesi hariç yemin söylenmekte.

    cuma günü geldi. akşamdan traş olundu. hazırlıklar tamamlandı. herkes yürüyüş paketine geçti. yemekhanenin önünden tören alanı görünmekte. hınca hınç doluydu. sanki havalar nispet yaparmış gibi yağmur yağdı. hemde sağanak. ancak kısa sürmüştü. tekrardan dışarı çıktık ve yürüyüş şekline geçtik.

    komutan emirleri vermekte. herkes havaya girmişti. çünkü 25 bin kişinin önüne çıkacaktık. herkesin gözü bizde olacaktı.
    - 2. bölük istikamet tören alanı uygun adım marş.
    rap rap yürüyoruz. arada komutan bizlere slogan söyletmekte.
    - vatan sana canım feda.
    - ne mutlu türküm diyene.
    - şehitler ölmez vatan bölünmez.
    protokol yolundan alkışlar eşliğinde geçiyoruz, ellerde telefonlar, kameralar, fotoğraf makineleri… sağdan soldan bağırışmalar.
    - bu vatan size kurban olsun.
    - siz bizlerin evlatlarımızsınız.
    dua edenler, ağlayanlar, alkış tutanlar. sanki savaşa giden askerler gibiydik. ancak kimse istifini bozmamakta. herkesin yüzünde aynı ifade. ciddi, kararlı ve korkusuz.

    alkışlar eşliğinde yerimize geçtik. tören boyunca alkışlar hiç durmadı. insan ister istemez gözleri dolmakta ancak hareket etmek bile yasak.

    ilk olarak saygı duruşunda bulunuldu ardından istiklal marşı ve sancak'ın tanıtılması. ve işte beklenen an gelmişti. önümüzdeki masaya uygun adımda ilerleyip, ömür boyunca tutacağımız yemin etmeye gelmişti. bir elimizi silahlara bir elimizi de solumuzdakinin omzunda olacak şekilde pozisyon almıştık. mikrofonla söylenenleri harfiyen söylemeye başladık.
    - barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime, doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim!
    alkışlar yeri göğü inletmekte. sanki kıyamet kopmakta. kimse istifini bozmadan yerine geçti ve sıradaki komutu beklemekte. yüksek tutuşa gelmişti sıra. komutan mikrofonla sloganı söyleyip bizde tamamlayacağız.
    - şehitler ölmez vatan-bölünmez.
    - şehitler ölmez bayrak-inmez.
    - şehitler ölmez hudutlar-geçilmez.
    - vatan sana-canım feda.
    - -ne mutlu türküm diye.
    mahşer günü gidiydi. kelimelerle ifade edilemez. ancak yaşanabilir. insan orada anlamakta neden bu kadar üstünde durulduğunu. sırada son olarak ailerimizin önünden yürümek vardı. onuda atlattık ve onları bulmaya geldi.

    birlikler yerlerine geçti. komutan ailerinizi bulun dedi ve herkes dağıldı. sıradayken bizimkileri görmüştüm ve hemen oraya gittim. telefonla konuşurken de dediğim yerde durmaları söyledim ancak ikisinde de yoktular. bana bir karamsarlık geldi. ne yapacağımı çok şaşırdım. gözlerim doldu, çelimsiz bir çocuk gibi sağa sola baka kaldım. sanki hiç bilmediğim bi yerde kaybolmuş gibiydim. en sonunda gördüm bizimkileri koşa koşa gittim yanlarına ve o andır bittiğim an. insan ne diyeceğini bilmiyor. aklından bişey geçmiyor. 1 aylık hasretten sonra onları görmek gerçekten paha biçilemez.

    sırada 2 günlüğüne evciye çıkmak kaldı. annemi alır almaz belgelerimi almaya gittik. yanlarında bir de bavul getirmişler. onu da alıp koğuşa gittim. koğuşta da 2 tane daha bavulum var. 3 tane bavul ile nizamiyeye kadar nasıl yürüdüğümü ben bile bilmiyorum. ancak kapıdan 2 günlüğüne çıkacağını bilmek paha biçilemezdi. sonunda çıkmıştım. 2 günlükte olsa özgürdüm.

    ilk olarak kızılay'a gittik oradan da anıtkabir'e. ardından metro ile onları aşti'ye yolladım. veda zor geldi ama görmek yetmişti.

    2 gün su gibi akıp gitti. teslim olmaya gittim. nizamiye'de tekrar sıra var. zar-zor girdik içeri. içtima alanına gidiyoruz. geriye 1 ay kaldı. bundan sonra yürüyüş yoktu. zpt kullanmayı öğrenecektik.

    artık alışmıştık. yemin de ettik. yani askerdik.

    her gün pistler bölgesine gidiyoruz. zpt kullanmayı öğreniyoruz. ileri-geri sürüşü ile başladık. ardından ileri sürüşü, değişik arazi sürüşü ve son olarak da gece sürüşü.

    artık son iki hafta sallamaz olduk. elden disiplin kaçtı. her allah'ın günü denetleme olunca da komutanlar olmuyordu. bizde ister istemez arazi oluyorduk. yakalanan olunca vay haline. çok şükür yakalanmadım yoksa. sürünerek koğuşlara giderdim. tabi bunun yanında manga başı olmamım da payı mevcut.

    işte iki ay böyle geçti gitti. acısıyla tatlısıyla, cezalar dolu, kahkahalar ata ata, bazen sürünerek bazen de savaş edalarıyla yürüyerek, kavgalı, dövüşlü, küfürlü ve emirlerle dolu, kimi zaman 50 kişilik hamamlarda, kimi zamanda 5. kez aynı filmi seyrederek, yemekhanede uyuyarak, elde tırmıkla mıntıka yaparak, 5 pisuvara 200 kişi sıraya girerek, gece 11'de içtimaya çıkarılarak, denetimlerle dolu, çamurda ördek yürüyüşü yaparak, son 1 lira ile sıcak cola içerek, son sigaranı 3 kişi paylaşarak, bazen tertibine kendi elinden vererek, gece yarısı hastaneye giderek, bazen kesik sularla, bazen de arazi olarak, botların vura vura, acı çekerek yürümeye devam ederek ve günün sonunda ayağında terlikle tepede elinde sigara ve 40 kuruşa aldığın sıcak çikolata ile gecenin karanlığında ışıkların aydınlattığı ankara'ya bakarak geçti gitti.
    0 ...