pozitivizm 20.yy'da bilimsel gelişmelerin önderliğinde belirli bir güce ulaşmıştır.
bir felsefe yapma tutumu olarak karşımıza çıkması pek çok şeyi allak bullak edip yeni bir dünya yaratmış. pozitivizm sözcüğü aslında duyuları her şeyin başlangıcına alan bir tutum olarak öne çıkıyor. pozitivistler her ne kadar deneysel olanı merkeze alsalar da deneyci değildirler. yani pozitivizm ve deneycilik özdeş değildir.
viyana çevresi denilen bir hede var. pozitivist yuvası buralar hep. her neyse.
hepsi olgulara ilişkin gözlemi ve deneyi bilginin kaynağı olarak ele alıyorlar. duyusal verilerden tümevarımsal genellemeler yaparak soyutlamaya ulaşıyorlar. bu teori aslında bilgide geçerlilik problemini uyum kavramıyla aşıyor. bilginin doğruluğu nesnesine uyumda ortaya çıkar. bilgi ve nesnesi arasındaki ilişki bi nevi arasındaki uyumla açığa çıkıyor. burada da bir sorun var. o zaman gösterilemeyen doğru olmayan şey anlamına geliyor. he işte. en sert eleştirileri de burada yiyorlar ya zaten. gerçi bilim gibi güçlü bir dev karşısında kim durabilmiş ki? uyum da burada dil ve olgu bağı olarak anlatılıyor. (bir manifestoları var. oradan yola çıkıyoruz bunları götümden uydurmuyorum). dil burada mantık, matematik olarak kendini gösteriyor. olgu ise empirik dünya.
pozitivistler bir noktada dil ve olguyu mantığın içine taşıyorlar. önermeler sınıflandırılır ve neliğine yönelik bir çıkarımda bulunur. bunlar anlamlı veya anlamsız önermeler olarak ikiye ayrılır. biri doğrulanabilir, biri de doğrulanamayan önerme olur. örneğin metafizik önermeler doğrulanamayan önermelerdir.