Bizce önemli bir belge olarak ortaya çıkan şiirin, Türk tarihçileri tarafından görülmediği, görülmüşse de önemsenmediği anlaşılıyor. Osmanlı tarihyazıcıları kadar, çağdaş Türk tarihçileri için de doğru olan,Yavuz'un çevresinde seferin günlüğünü (Ruzname) tutan Haydar Çelebi ve Şah ismail'den kaçıp onun hizmetine girmiş iranlı ulema takımından Hasan Can'dan nakleden oğlu Hoca Sadeddin'in anlattıklarıdır. Şah ismail Hatayi bu 16 dörtlükte, kendisinin de hücum hattı içerisinde göğüs göğüse çarpıştığı Çaldıran savaşından önemli bir kesiti vermektedir. Uğruna canını vermiş, "musahibim" dediği
Sultan Ali Mirza'nin yakalanışı ve Osmanlı Padişahı Yavuz Selim'in huzurunda sorgulanıp, cellatlara nasıl parçalatıldığını çok duygulu ve etkileyici biçimde, yedi heceli dizelerle destanlaştırmıştır.
Sultan unvanını taşıyan ve sadece bir Afşar Türkmeni olduğu bilinen Ali Mirza, öyle görünüyorki Gilan'dan beri onun çok yakınında bir kimseydi. i. Hakki Uzunçarşı'lının tanımladığı gibi sadece, "Şah'ın maiyetindeki zabitlerden biri" değildir. Şah ismail Hatayi, Muhammed-Ali'den, Ehlibeyt, Oniki imamlar ve Hacı Bektaş'dan başka hiçkimseyi nefeslerine, şiirlerine konu edinmemiştir. Büyük mutasavvıfların adlarını elbette zaman zaman yadetmiştir, ama içlerinden hiçbirine bir şiiri ya da destanını ayırmış olduğuna biz rastlamadık. Onu çok sevdiği ve yitirdiğine çok fazla üzüldüğü için bu şiiri yazdığı anlaşılıyor.
Şiirin Açıklaması Ve Verdiği Farklı Bilgiler:
Şiirde olaylar "ben" ile birlikte, daha çok "o" şahıs zamiri kullanılarak, yani üçüncü kişinin, ağzından anlatılmıştır. Çaldıran savaşının irdelenmesine geçmeden önce şiirde anlatılanların daha iyi anlaşıkabilmesi bakımınından, onu düzyazı biçiminde vermeyi deneyelim:
"Alay alay gelen Osmanlı askerleri, koşaraktan sıraya girdiler. ikinci topun patlatılmasından(tüm savaş topları) sonra ona (Şah'ın kendisine) saldırdılar. Askerler taşlarla örülü bir duvar gibi sıralanmış tüfeklerinin çakmaklarını kurarken, o kâfir Melhuçoğlu (Malkoçoğlu Tur Ali Bey,i.K.) Şah'ın üstüne doğrulayıp, hücuma geçti. Her taraf kızıl kan çalkalanıyordu.
Melhuçoğlu'nun kılıç vuruşunu, Şah kalkanla karşıladı. Zaten anında atına binince yezitler (Sünni Osmanli askerleri i.K.) şaşkına dönmüştü. Ardından düşmanının kellesine öyle bir vurdu ki, kılıcı vücudunu ikiye bölüp ata ulaştı." "Melhuçoğlu attan düşünce Şah atını çevirip geriye kaçtı. Bunun üzerine beşyüz elli tüfekçi, bağıra çağıra Şah'ın ardından koştular. Ulaştıklarında onun yerine, Sultan Ali Mirza'yı kavganın ortasında yakaladılar." "Dört yanını çevirip onu aralarına alınca, ciğerim yandı, çok üzüldüm. Sultan Ali imirzam'ın ellerini bağlayıp ata bindirdi ve inkar'in (Alevi inancına düşman Yavuz Selim kastediliyor i. K.) katına çıkardılar. Yavuz Selim, Sultan Ali Mirza'nin yüzüne bakarak onu sorgulamaya başladı:
"YAVUZ: 'Ciğerimi yerinden söken, beni bu kadar öfkelendiren adam, sen hala sağ ve esen
misin? Kahrolası koca arslan, sen misin Şah dedikleri? (Koca Haydar, diye Şah'ın babasının adıyla hitap etmiş gibi görünüyorsa da, izleyen konuşmalar; haydar'ı arslan anlamında kullandığını gösteriyor. i.K.)"
"ALi MiRZA: 'Elif gibi doğru ve uzun boyum ve iskender'inki gibi bir yüzüm var. Yani Şah'a benziyorum, ama ben haddimi bilirim; Şah değilim, Şah'ın kurbanıyım, ona kurban olurum ben."
"YAVUZ: 'Seni atından indirip, eziyet ederek gül benzini soldurmuyayım. Gel inat etme. Şah'a şek getir; yani o olduğunu farzet, onu yadsı ve Şah olduğunu söyle. O zaman boynunu vurdurtmam, seni bağışlarım."
" ALi MiRZA: 'işte yanındayım. Ama, sana değil ben Tanrıma sığınırım. Senin canına lanet olsun; ben ne Pir'imi yadsır ve ne de kendimi onun yerine korum."
" Bunun üzerine Yavuz öfkeyle: 'Neredesiniz cellatlarım? Şunu atından indirip, önce eziyet ve işkenceyle soldurun yüzünü. Sonra vurun boynunu öldürün' diyerek Sultan Ali Mirza'yı cellatlara teslim etti.""Cellatlar oradan, Sultan Ali Mirzam'ı alarak ayrıldılar. Onu parça parça ederek, sevdiklerinin de ciğerini dağladı, onları acılara boğdular."
"O, Mervan işi işlemedi; kendi başını kurtarmak için, başındaki Şah'ına ihanet etmedi, hakkında
bilgi vermedi. Gönlümüzde bir cennet kuşuydu o, uçtu gitti. Bütün bu bilgiler, bizzat olayı
işitenlerden çıkıp, yayılmıştır."
"Ah! Çaldıran olmaz olsaydın; toprakların çatlayıp kurusun, çöle dönüşesin. Kendisine altın
kadehle şarap dolduran musahibi Sultan Ali Mirza'yı, senin toprağın üzerinde düşmana kaptıran
Hatayi artık ağlar gezer oldu."