Nerdesin, şevketli Sultan Hamid Han,
Feryadım varır mı barigahına.
Ölüm uykusundan bir lahza uyan,
Şu nankör [milletin] bak günahına!
Tahkire yeltenen tac-ü tahtını,
Denedi bu millet kara bahtını,
Sınad-ı sillenin nerm ve sahtını,
Rahmet et sultanım suz-i âhına.
Tarihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, hey koca Sultan.
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasî Padişahına!
Pâdişah hem zâlim, hem deli dedik,
ihtilâle kıyam etmeli dedik,
Şeytan ne dediyse, biz beli dedik,
Çalıştık fitnenin intibahına!
Divane sen değil, meğer bizmişiz!
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz!
Sade deli değil edepsizmişiz!
Tükürdük atalar kıblegâhına!
Sonra cinsi bozuk ahlakı fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca veled-i zina?
Yuh olsun bunların ham ervahına!
Bunlar halkı didik didik ettiler,
Katliama kadar sürüp gittiler,
Saçak öpmeyenler secde ettiler,
[Bir asi zabitin] pis külahına!
Bugün varsa yoksa [Enver ve Cemal],
Şöhretine herkes fuzulî dellal,
Alemi manada bak da ibret al,
Uğursuz talihin şu kemrahına!
Haddi yok, açlıkla derde girenin,
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin,
Lânetle anılan cebâbirenin,
Bu, rahmet okuttu en küstâhına!
Çok kişiye şimdi vatan mezardır,
Herkesin belâdan nasîbi vardır,
Selâmetle eren pek bahtiyardır,
Bu şeb-i yeldânın sen sabahına!
Milliyet dâvâsı fıska büründü,
Ridâ-yi diyânet yerde süründü,
Türkün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine, hem Allâhına!
Sen hafiyelerle dem sürdün ancak,
Bunlar her tarafa kurdu salıncak,
Eli, yüzü kanlı bir sürü alçak,
Kemend attı dehrin mihr-u mâhına!
Bu itler nedense bana salmadı,
Bahalıydı başım kimse almadı,
Seyrandan başkaca iş de kalmadı,
Gurbet ellerinin bu seyyahına!
Hoş oldu cilvesi Cumhuriyetin,
Tadı kalmamıştı Meşrutiyetin,
Deccala dil çalan böyle milletin,
Bundan başka çare yok ıslahına!
Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin,
Âhıretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murada ersin,
Sefâat kıl şâhım mededhâhına!
Düzeltmeler:
"Harab büldânın" yerine
"Bu şeb-i yeldânın" ifadesi olmalı.
"Şu nankör bak günahına" noktalı
yere "milletin" gelmeli.
" pis külâhına" noktalı yere
"Bir asi zabitin" gelmeli.
"Bugün varsa yoksa " noktalı
yere gelince:
Necip Fazıl Kısakürek:
" "
" Manzumenin Rıza Tevfike ait ve münteşir bulunduğu gerçekleşiyor. Fakat
onu bize gönderen okuyucu, mısralardan birini yazdıktan sonra karalamış,
eksik bırakmıştır. Onu takip eden mısralarsa belli başlı bir şahıstan bahsedildiğini
açıkça gösterdiği için bunun kim olduğunu anlamak lazımdır. Eksik mısrayı
takip eden kafiyelere ayrıca vezinde noksan kalan beş heceye göre bu isim
Mustafa Kemal olabilir. Fakat ayni esaslara yüzde yüz uygun olarak tek ve
müşterek hüviyet ifadesiyle Enver ve Cemal de olabilir. Rıza Tevfikin siyasî
temayüllerini ve mücadele hedeflerini bilenlerce, birinci hüviyetle ikinciler
arasında fark yoktur Görülüyor ki, tam yüzde ellişer ihtimalle iki hüviyet
kutbu üzerinde de temerküz edebilen bir ifade karşısındayız "
"Yine manzumenin Rıza Tevfike ait olduğunu bilenlere başvuruyor ve şu cevabı
alıyoruz:
-Kati olarak hatırımızda değil, fakat Enver ve Cemal olsa gerek Zira
Abdülhamidin Ruhaniyetinden istimdat isimli bir hücum manzumesinde
hatıra ilk gelecek zümre ittihat ve Terakki, ilk gelecek isimler de Enver
ve Cemaldir. Mustafa Kemalin Abdülhamidle birinci planda bir
alâkası olmamıştır."
"Bu yeni tahmin ve tefsir, karalanmış mısradaki ismin (Enver ve Cemal) olması
ihtimalini biraz daha yükseltmiştir. Ondan evvelki mısralarsa, okuyucunun
bize apaçık yazdığı gibi:
"Etek öpmeyenler secde ettiler
Bir asi zabitin pis külahına." şeklindedir.
Bu da Enver ve Cemal ihtimalini, Mustafa Kemalden daha fazla hatıra getirmektedir.
Zira Enver, tâbi olduğu padişaha karşı doğrudan doğruya isyan ve harekete
geçmiş bir zabittir."
"Manzumenin aslını Rıza Tevfikden öğrenmek istiyoruz. Kendisi müsbet ve
menfi hiç bir şey söylemiyor; sadece manzumenin aslını gizliyor ve mahut
isim, hakikatte ne olursa olsun, bizce tam bir meçhul halinde kalıyor.
"Fakat bütün bunların manzumenin ruhu ve bizim onu neşretmemizdeki maksat
bakımından hiç bir kıymeti yok Biz, yepyeni bir ideolocya ve dünya görüşünün
bağlıları Büyük Doğucular, manzumeyi, esasen fâni şahıslar üstü ruh ve
manasıyle ele alacağız. Bunun için de, okuyucunun sildiği kelimeleri, zaten
tam tahkik edemediğimiz için noktalıyoruz! "Bir asi zabitin" kelimelerini
de, kendi elimizle silerek, herhangi müşahhas bir ifadeye kimsenin takılmasını
istemiyerek, davaya mücerret ve sembolik bir eda vererek bilhassa askerleri
ve zabitleri tenzih fikrini güderek, noktalarla gösteriyoruz. Yani, noktalarla
gösterdiğimiz iki eksik mısradan birini okuyucu silmiştir, öbürünü de biz.
Maksadımız da, davayı küçük şahıs planından çıkarıp büyük tarihî, içtimaî,
ruhî, ahlâkî teşhis planına intikal ettirmek, böylece şu veya bu şahısla
doğrudan doğruya hiçbir alâkamız olmadığını göstermektedir. Her şey, manzumenin
bütünündeki ruh ve manadadır."
" "
KAYNAK:
Necip Fazıl Kısakürekin Müdafalarım isimli eserinde, Türklüğe Hakaret
davası başlığı altında.
(Bu şiiri yayınladığı için mahkum olmuştu. Bu da onun müdafaasını içeriyor.)
Düzeltme kısmı
necip fazıl mahkeme müdafaasında elbette asi zabit, veled-i zina, itler diye kastettiklerinin "mustafa kemal ve kemalist devrimbazlar olduğunu söyleyemezdi heralde.. nfk tamamen haksız da diyemeyiz. zaten şiirin o kısımları silinmiş neticede.
Bugün varsa yoksa [Mustafa Kemal],
Şöhretine herkes fuzulî dellal,
Alemi manada bak da ibret al,
Uğursuz talihin şu kemrahına!
mustafa kemal'i koyduğumuz zaman kafiye hizalanıyor..