sözlük yazarlarının itirafları nı sevme nedenleri

entry3 galeri
    1.
  1. kimi işgüzarların durmaksızın laf soktuğu ve böyle yapmakla kaliteli bir yazar çizer olduğuna dair görüşler edineceğimize inandığı anlaşılan sözlük yazarlarının itirafları başlığını hem okuyucu hem yazar olarak sevme nedenleridir.

    benim nedenlerimdir öncelikle. eskiden bu başlığa karşı nötrdüm. yazmazdım, belki de binde bir yazardım bilmiyorum. ama yazanlara karşı da hiçbir art niyetim olduğunu hatırlamıyorum. şimdiyse ara sıra açıp özellikle eskileri karıştırıp okumaktan bambaşka bir tat almaya başladım.

    çünkü itiraflar başlığındaki "itiraflar" sadece bir sembol. aklına esince gelip format filan dinlemeden dökülüp saçılabileceğin, kahkahalara boğulabileceğin, hüzünlenebileceğin, başkalaşabileceğin ya da çırılçıplak sen kalabileceğin özgür bir alan. başkaldırmanın ortak dili. sonra şunu fark ettim ki her gün, sabahtan akşama kadar bıkıp usanmadan aynı şeyleri yazan aynı sıkıcı kişilerden başka yazarlar da var bu sözlükte. itirafları okuyun göreceksiniz. "vay nicke bak on numara, gece gece yazılacak şey mi bu dertlendik yine, ooo neşeliyiz alırım bi dal, aa sekizinci nesilmiş nasıl da fark etmedim..." vesaire diye içinizden içinizden bir sürü şey geçirebildiğiniz sürprizli bir gezinti.

    ya da gecenin 3'ünde uykudan uyanmışsın yalnızlık diz boyu. öyle hiç kimsesiz, mantıklı bir yalnızlık da değil üstelik. içerideki odada annenler uyuyorsa bile, yanındaki yatakta ev arkadaşın, üç adım ötende hayat arkadaşınsa bile rüyaya dalmış olan... sen öyle veya böyle yalnızlığa boğulmuşsan sonuçta, sessiz bir kalabalığa karışıp herkesle kaybolmak istemişsen... seni hiç tanımayan ve belki de bu yüzden kendini en rahat en doğru tanıtabileceğin insanlara karışmak istemişsen... o aidiyet hissi hani başka hiçbir şeyin aynı tadı veremediği...

    birbirine ırkı, dili, dini yüzünden hakaret edenlerin cirit attığı bir yerde yalnız orada gerçek insanlara ve gerçek duygulara rastlayabiliyorum. yalnız orada mantıksız gibi görünen yalnızlığımı atabiliyorum çoğu kez. aidiyet hissediyorum diğer herkes gibi. herkes çıplak sanki. örtüler yok maskeler yok boyalar yok. nefretten beslenen hasta ruhlar yok, beyniyle cinsel uzvu yer değiştirmiş küçük insanlar yok, insanı insan olarak görmeyi unutmuş parti holiganları yok, gerçek olamayacak kadar çirkin bilinçaltları yok... insanlar var. annesiyle babasının kavgalarından bıkıp içini döken, kardeşinin hasretini bize anlatan, yalnızlığını betimlemeye çalışan, ilk aşkının heyecanını mutluluğunu paylaşan, bazen sadece sıkkın, bazen sadece bitkin, bazen uçurumun kenarında aşağı düşecekken bazen uçurumun kenarından rengarenk çiçekler toplarken... hep kelimelerle, hep anlatarak...

    ne zaman ortalığı aynı iğrenç koku kaplasa, ne zaman savaş çığlıkları yayılsa etrafa, birileri birilerine falanca ırktan olduğu için sövüp saysa, öteki berikine filanca partiyi tuttuğu için hakarete başlasa en eskilerinden açıp başlıyorum okumaya. illa ki gerçek bir insan çıkıyor karşıma orada. gerçek duygularıyla gerçek bir insan. gülümsetiyor hüznün bile en şekilli haliyle. acısı, öfkesi, nefreti bile asil. okunaklı okunaklı...

    aldırmayın yazın. itiraf edecek bir şey olması şart değil. aşık olun yazın, nefret edin yazın, özleyin yazın, özlemeyin yazın. parasız kalın yazın, varlığa düşün yazın. neşelenin yazın kederlenin yazın. yüzleşin yazın kaçıp saklanın yazın. yazın işte. insanız ya insan gibi en hasından. günahıyla sevabıyla, doğrusuyla yanlışıyla; ama hep yürek denen denizden süzün kelimelerinizi. bir gün bir gece, günün en sağanak gecenin en zifiri saatinde, hiç tanımadığınız ve tanımayacağınız birilerine hüznünde ve neşesinde habersizce eşlik edin.

    ebelik de sırayla. saklandığınız yerlere en olmadık anlarda sobelenebileceğinizi bilerek girin.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük