artık yanımda şuh bir kız olmadan parklara gidemez oldum. anlatayım.
geçen gün çok sıkılmıştım. yağan sağnak yağmur bütün istanbul'u temizlemişti. yıldız parkı yağmurdan sonra ne güzeldir diye düşündüm. düşünmez olaydım. nereden bilecektim iki türbanlı kankanın tacizine uğrayacağımı.
kocaman bir park olmasından dolayı çevresini dolaşırken biraz yoruldum. denize bakan tarafına geldiğimde güzel bir yer seçtim dinlenmek için. arka bankta kikir kikir kikirdeşen iki türbanlı kız vardı. bir tanesi belediyenin koyduğu ağaçtaki halata bacaklarının arasına ipi sıkıştırmış diğeri de onu iteleyerek sallıyordu. deli gibi kahkaha atıyorlardı. pek bakmamaya çalışıyordum. ben kız kulesi manzaramı seyre dalmıştım. birden arkadan bir ses:
/ hişş yakışıklı sigaran var mı? (gülüşmeler)
+ yok kullanmıyorum.
/ ateşin var mı? (daha şiddetli gülüşmeler)
+ var evet.
eski sevgilimin aldığı beşiktaş zippo çakmağımı sigara içmediğim halde hala yanımda taşıyordum. yaram tazeydi ve bu bana onu hatırlatıyordu o yüzden taşıyordum. ama kendime söz vermiştim: benzini ne zaman biterse artık yanımda taşımıyacaktım ve fırlatıp atacaktım galatasaraylı bi' yavşağın kafasına. belki de bu yüzden 'ateşim evet var' dedim bilemiyorum. o an zayıftım işte. kızlara doğru yöneldim. bir tanesi beyaz tenli bade kaşlı kiraz dudaklı çok güzel bir kızdı. çakmağın alevi sigarasını yakarken yüzünde parladı. hilaldi artık sanki kaşları. diğeri daha çekingendi ama gözleri daha aç bakıyordu. sigarasını yakarken ben, sözde rüzgardan etkilenmemek için ellerimi avuçlarının arasına alarak hunharca kuşattı. sonra derin bir nefes çekti. bombe yaparak yüzüme ince ince üfledi. diğeri arkama geçmişti. işaret parmağının ucuyla sağ omuzumdan başlayarak sanki işaretler gibi çeneme kadar oradan da dudağımın tam üstüne getirerek öylece bastırdı ve bıraktı.
dudaklarımı parmağıyla kapatmıştı. ne diyeceğimi bilemedim.
zar zor ve güçlükle
+ bırakın beni. diyebildim.
sonra koştum, koştum... arkamdan geliyorlar mı diye bi' ara arkama baktım ama kimsecikler yoktu. derin bir ohh çektim.