yabancı

entry105 galeri
    50.
  1. albert camus' ı hiç okumamış bir insan olarak öncelikle kendimi sorgulamama sebep olmuş ve bu kitabı sırf tıraş niyetine okumamaya özen göstermenizi temenni ederim. cümleler basit fakat okudukça kendinize şunu soruyorsunuz; öz' e dönerek cevap veren bu adam gerçekten toplumda yaşayan diğerleri veya hiç anlayamadıklarımızdan mı? ilk okumanızda eminim ki ''bu ne ya? insanlar bu kitabın üzerinden binlerce makale binlerce yazı yazmış hatta google' a yazınca bile yaklaşık altmış dört bin dört yüz sonuç çıkmış ama benim göremediğim bir şeyi mi görmüşler?!'' sanki diyebilirsiniz fakat bunu varoluşçuluk' u bilmediğinize dayandırarak söylüyorum ki ilk önce sofie' nin dünyasını açıp kierkegaard' ın kısa ve net bir şekilde söylemiş olduklarını okuyun. birçok araştırma yaptım okuduktan sonra ve tekrar tekrar okuma isteği doğdu içime. sorgulamadan önce emin olun sadece birkaç saat içerisinde bitirebiliyorsunuz bu kitabı fakat bilinçli ve araştırmalarınızla okurken aldığınız tek tek notlar sayesinde günlerinizi alabiliyor ama kafanızdaki yangın sorular içinizi yakıyor. okudukça haz alıyorsunuz ve kendinizi bir sahil kıyısında yalnız başınıza bulabiliyorsunuz bir anda. sartre' dan okuduğum bulantı aklıma geldi, boşuna okumuşum ve kendimi bir hiçlikte bulmuşum dedim kendime. camus' da kitabında bir ''bulantı''ya yer vermiş. cümlelerin bilmem kaçıncı basamağına gelince hissediyorsunuz bunu. birkaç cümlesi bana emrah serbes - her temaz iz bırakır - behzat ç. bir ankara polisiyesi kitabını hatırlattı. emrah serbes 'in yazım şekli değil fakat karakter tahlillerini düşününce aslında kimi örnek aldığını da tahmin etmedim değil.

    kitaptan birkaç cümle de aktarmak isterim:

    - kendi kendime, neyse, bu pazar da geçti, annem gömüldü, işe yeniden başlayacağım, sonuçta değişmiş hiçbir şey yok, diye düşündüm.

    - ona şahitlik etmem gerektiğini söyledi. benim için fark etmezdi.

    - bense onlara açıklama yapmak zorunda kaldığım için sıkılıyordum sonunda sustum, denize bakarak sigara içtim.

    - her şeyin tamam olması ve kendimi daha az yalnız hissedebilmem için, idam günümde çok seyirci bulunmasından ve bunların beni hınç dolu haykırışlarla karşılamalarından başka isteyecek bir şeyim kalmamıştı.

    kitapta savcının bakış açısını iyice bir dikkatle okuyun. etrafımızda bizi anlamayan insanlar böylesine bir ters açıyla bize yaklaşıyor ve bir tartışma anında ''n' oluyor ya ben ne dedim bu ne diyor?'' moduna geçme sebebinizi bile bulabilirsiniz.

    varoluşçuluk ile ilgili birkaç anekdot da paylaşayım; varoluş öz' den önce gelir. iyi ama bu nedir? ilkin insan vardır; insan önce dünyaya gelip ar olur. ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır. varoluçuya göre insan önceden tanımlanamaz ve belirlenemez. hiçbir şey değildir o zaman. ancak sonradan bir şey olacaktır ve kendini nasıl yaparsa öyle olacaktır. öz' ünü oluştururken başkalarından etkilenecek, başkalarını etkileyecektir. bu varlığından insanlığa karşı sorumlu olmayı gerektirir. insan özünü oluşturmada özgürdür. esasen varolmayı kendi istememiştir , buna santre' nin deyimi ile zorunlu bir özgürlük veya özgürlüğe mahkum olmak denebilir.

    özet: ben düşündükçe var dünya
    ben yok o da yok.

    ömer hayyam
    5 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük