çok, çok eski günlerden, belki de miladı çoktan dolan hatıralardan, hatta ve hatta küflenmiş anılardan biri geldi aklıma yine.
üzeri kalın toz tabakasıyla örtülü bir kaç fotoğraf bulmaya göreyim, hemen dalıp giderim...
ilk önce hatırlamak bile istemediğiniz, kalbinize hançeri saplayan hatıralar üzerinden pek uzun zaman geçince değerlenir. hatırladıkça hoş bir tat bırakır damakta. hançerin ağrısı azalsa da geçmez yinede.
o bile güzeldir.
güzel, orta şekerli bir türk kahvesi eşliğinde inceledim fotoğrafları, yüzümde belli belirsiz bir gülümsemeyle. o günlerin hayaline gidip geldim, kim demiş zaman makinası yok diye?
anımdan bahsetmeyeceğim.
bu kez yazarken buraya, düşünüyorum; ne işim var burada ve ne diye anlatıyorum sizlere bunları?
komik geliyor dostlar...
bir o kadar da gereksiz...
ben bir zamanlar insandım, bir zamanlar sokak lambası, şimdi de kalpsiz, cansız ve ruhsuz bir heykel.
ne size faydam var ne kendime.
yine de hala bir sokak lambası kadar aydınlık hissediyorum kendimi.
kendi balçıklarımdan sıyrıldıkça tabii.
ara sıra yani.
çoğu zaman alçıdan bir heykelim.
kanatları olan küçük bir kız heykeliyim.
gülümsüyorum.
ağlasam bile...
yaradılışım böyle.
lambayken de belli edemezdim duygularımı.
insanken de.
amaaan, boşverelim bunları.
lambanın ışığı sönmeli artık kısaca.
kendinize iyi bakın dostlar.