neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    53.
  1. Geçmiş bayramlara da, gelecek bayramlara da; daha ilkokullardayken takılmak istenen "at gözlükleri" yerine, "evrensel gözlüklerle" bakıldığında; nerelerde "havanda su dövüldüğü" de anlaşılır, nerelerde -uzay çağı ile küçümenleşen dünyada- taptaze adımların nasıl atıldığı da...
    * * *
    istanbul'da bayramı, değişik bir şekerleme gibi tatlandırmak isteyince; hava sümbülî olsa bile, gidip Çubuklu'da "Hidivin korusunda" anıtsal ağaçlarla, bakımlı bahçeler ortamında demli bir çay içmek ve o canım Boğaz'a tepelerden bakmak, yeter de artar bile...
    * * *
    Mısır'ın son Hidiv'i Abbas Hilmi Paşa'nın, Kanlıca ile Beykoz arasında Boğaz tepelerini kaplayan koruların doruğundaki kâşenesi...
    * * *
    isterseniz çay içerken, II. Mahmut dönemindeki buruk şeker bayramlarına kadar da uzanabilir ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın, 30'uncu Osmanlı padişahına nasıl baş kaldırıp, kendisini Nizip'te nasıl yendiğini de düşünebilirsiniz.
    isterseniz dünkü Milliyet'in manşetini de bir kez daha hatırlayabilirsiniz:
    "Gabar şehidi Mehmet ve ailesi için 'yoksul' kelimesi yetersiz kalır
    Bir tek canı vardı, onu verdi
    işte Mehmet Coşkun'un hayatı: 9 yaşında oto tamircisi, 10'unda ayakkabı boyacısı, 11'inde simitçi, 13'ünde yetim, 14'ünde hamal, 20'sinde şehit... Açlık, yoksulluk... "
    * * *
    Şimdi dostlar ola ki soracaklardır:
    - Bayramın tadı böyle mi çıkar?
    Havanda nasıl su dövüldüğünü irdelemek, tadını kaçırmaz bayramların. Tadı kaçmaya başlayan bayramların "tadını", kaçtığı yerde bulmaya başlar.
    * * *
    Enseyi karartmayın; Genel Cerrahi Uzmanı Başhekim Op. Dr. Kemal Memişoğlu'ndan bir fıkra işte...
    Hoş, Kemal Memişoğlu'yla tanışmamız da ayrı bir fıkra ya...
    * * *
    Evrensel değerlerimizden Gazi Yaşargil, meslektaşı ve dostu Uğur Türe ile bendenize lütfedip, sanatsal düzeyde birkaç eser göndermiş, Türe de bana telefonla, nasıl buluşabileceğimizi sormuştu.
    Her sabah beyin ameliyatlarına giren Uğur Türe'yi, zora sokmak istemediğim için:
    - Ben gelir sizi bulurum, demiştim.
    * * *
    Ne çare ki, Uğur Türe'yi kendi hastanesinde bulmak yerine, yanlışlıkla hemen yakınındaki başka bir hastanede bulmaya gitmiştim.
    Ve garip bir rastlantı, orada da Op. Dr. bir Uğur Bey vardı.
    * * *
    Böyle bir adres sakarlığı sonucu, genç mi genç Başhekim Kemal Memişoğlu ile tanışmıştık.
    Memişoğlu, her zaman rastlanmayan türden, tıp dünyasıyla da şakalaşmasını bilen esprili bir hekimdi.
    * * *
    Ben, bir cerrah ile bir pataloğun matrak bir diyaloğu ile başlayan "Mor Defter" oyunundan söz açmıştım.
    Patalog, en sağlam teşhisi kendisinin koyduğunu söylüyor; cerrah, bir ölüye konan teşhisin hiçbir işe yaramayacağında ısrar edince de:
    - Senin, diyordu; teşhisi yanlış koyup, adamı öldürmen ne işe yarıyor sanki?
    * * *
    Kemal Memişoğlu da şen şakrak, başka bir cerrah fıkrası anlatmıştı:
    Bir dahiliyeci, bir cerrah, bir patalog ava çıkmışlardı.
    Dahiliyeci bir kuşun havalandığını gördüğünde, tüfeğiyle nişan almak yerine karar vermeye çalışıyordu:
    - Acaba avlanacak türden bir kuş mu, eti yenecek cinsten mi; keklik de olabilir, karga da; kesinlikle serçe değil ama, bıldırcın olduğunu da sanmıyorum; belki de sığırtmaç...
    * * *
    Cerrah ise kuşu görür görmez ateş ediyor ve şöyle diyordu:
    - Ne vurduğumu gidip patalog saptasın.
    * * *
    Memişoğlu'nun fıkrasında cerrah, politikacıya; patalog da, tarihçiye benziyordu.
    * * *
    Şimdiye kadar yaşadığımız Şeker Bayramları...
    Türkiye'den de, dünyadan da habersiz yaşadıklarımız; uydular döneminden sonra TV ekranlarından gördüklerimizle yaşadıklarımız...
    Buruk olanı, buruk olmayana...
    * * *
    Evrensel bir gözlükle bakıldığında ise; o kadar değişik görünüyor ki her şey...
    insan, hem son Hidiv Abbas Hilmi Paşa'nın hayatını da düşünüyor, hem Gabar şehidi Mehmet Coşkun'un da hayatını...
    O zaman da daha iyi görüyor, "burukluk"ların nerelerden tohumlandığını.
    * * *
    Beyinlerin buzlanmışlığı yeterince çözülebilse; bayramların tadı sık sık kaçmaz, kaçan tatlar da geri dönerdi.
    * * *
    "Yönetim saltanatı" didişmelerinden, "üretim saltanatı" bütünleşmelerine doğru, nice nice bayramlara...

    cetin altan
    2 ...