Sabah o kadar güzel yağmur yağıyordu ki, dayanamadım dışarı çıkayım dedim.
hemen üstümü başımı giydim, koşa koşa merdivenlerden indim binbir heves, apartmanın kapısını açtım ki ne göreyim, bizim apartmanın bücürü berk'le (10-11) başka bir bücür sude (9-10), elele oturuyorlar. Görünce önce bir güldüm, sonra bozuntuya vermedim. Berk hemen ayaklandı karşıma dikildi.
- Nereye gidiyorsun?
Ama öyle bir soruyor ki utanmasam esas duruşta vereceğim cevabı, kaşlarını da çatmış.
+ ehemehe hava alacağım biraz, berkcim.
- Git üstüne bir şey giy.
+ Efe-efendim berk? Anlamadım?
- yağmur yağıyor, böyle* çıkamazsın.
Böyle*: kısa kollu tişörtle.
Şaka mı yapıyor? diye düşündüm, ben de kaşlarımı çatıp bir "wtf?!" bakışı attım. hiç bozmadı, Anladım ki ciddi.
+ Bir şey olmaz ya çıkarım ben ehehe.
diye bir velveleyle turnikeye gireyim dedim. Bloğu alnımın çatına koydu çocuk;