Bu sabah uyandım, hırsız var. Gazze’ nin onurunu çalmışlar. Bir utanç. Çocuklar ölüyor. Onlarla birlikte insanlık. Her biri tek tek karşında. Gökte yağmur. Yağmur gibi yağan kan. Çocuğun biri. Ufacık bedenden kocaman bir çığlık. Burnum kanıyor.
Utanıyorum. Ölüyoruz.
Bir kent. Gazze. Bir kent. Bulutları kara. Bir kent. Sabahları güneşsiz. Bir kent. Altı vakit namazları, her an cenaze namazları ile. Gazze. Çok yakın ama çok uzak bir kent. Bir çocuğun ah dediği, ardından nefesini verdiği, yürümeyi öğrenmeden ölmeyi öğrendiği kent..
Annemin karnındaydım, en güvenilir yerdeydim.
Ama dışarıdan sesler geliyordu hiç duymadığım.
oralar sadece bir toprak değildi. O toprakta çiçekler açardı. Biz onları toplardık annelerimize. Gazze sadece sokaklardan ibaret değildi. Biz kovalamaç oynardık o sokaklarda. Gazze sadece yıkıp yakılacak iki üç evden ibaret değildi, bizler vardık o evlerin içinde.
Bu sabah uyandım, burnum kanıyor. Gazze kanıyor. Onların suçu gazze de mi doğmaktı?
Boğazımda bir düğüm, çözülmüyor. Bir yutkunmadır yerini bilmiyor.O yılan şu an bize dokunmuyor diye, daha anne diyememiş bir bebeği, o kokuyu, topağın altındaki o kokuyu. Burnum kanıyor.
"Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve çaresizlik içinde bırakılan 'Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan şu topraklardan bizi kurtar. Tarafından bir sahip gönder, katından bir yardımcı yolla!' diye yalvarıp yakaran bir kısım erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşım vermiyorsunuz?!"
(Nisâ 4/75)
Çocuğum ölüyor, kardeşim ölüyor, dün gözünden öptüğüm canım ölüyor. Dinim ölüyor,. Tanrım ölüyor. Bir çocuk içinde neleri barındırırsa hepsi ölüyor. Dünya ölüyor. Bir tek siz, sizler yaşıyorsunuz efendiler! Özgürlük seni öpsün çocuk. Allah’ ın karşısında göster kanayan ellerinle bizi, beni aslında onlar öldürdü de, yansın içimiz, kurusun kalbimiz, senin damlayan her kanın, benim sana ulaşan her dua’ m. Ölüyorum be çocuk, her seferinde seninle ölüp, bir anda yeniden ölüyorum. Biz sızı.
Havada bir kol parçası, suratıma düşüyor. Bir tokat. Bir bacak, bir kafa. Bir bağırış bir kopuş. Benim kelimelerim yetmez bu acıya.
Tüm topraklar sizin olsun. Öldürme. Hiç mi okumadın tevrat’ ı. Öldürmeyeceksin.
annem daha bu gün sevinmişti. Biraz mutlu olduk diye mi oldu bu?
Benim akli uvuzlarım bir açıklama yapamıyor. Kanıyor burnum. Kanıyor gazze.
Bomba sesleri karışıyor, ezan sesine. Orucunu hurma yerine bir ağız dolusu kanla açan kent.Ölen çocuklara şehit denmesin, melek densin.
Küçükken gök gürültüsünü duyunca, yıldırım nereye düştü acaba, ya bir insanın üstüne düştüyse diye oturur üzülür, dua ederdim, inşallah bir insanın üstüne düşmemiştir diye. Çünkü yıldırım düşmesi ile ölmek en kötü ölümdü. Peki bombalar? Çocukların güzel gözlerine düşen bombalar.
Sürekli ezan sesi. Burnum kanıyor. Gazze kanıyor.
Bir annenin evladını kaybedişini haykırışı, bir çocuğun annesini araması, eve ekmek değil kopuk koluyla gelen babanın acizliği.
Sustuğumuz her an. Çocukların yaraları kabuk bağlamadan, öldürün çocukları. Bu yakışır efendiler sizlere.
Burnum kanıyor. Gazze kanıyor.
Ben bu yazıyı bitirene kadar kaç çocuk daha öldü peki?