islam tamamen uydurmadır

entry10 galeri
    1.
  1. Arap alfabesinde "sin" diye geçen bir Ay tanrısına tapar her bir Müslüman. Sümer'deki Nanna; aydınlatıcı, nurlu tanımına sahip kutsal ama evrenden tam aşkın olmayan tanrı iken Allah, Babil'e "Sin" adı ve içeriğiyle, o toplumun kültürel açıdan evrilmesiyle geçip, buradan da Arap coğrafyasına, Mekke civarına El-Lah, Lah adıyla evrilmiştir. El-Menat, El-Uzza, El-Lat gibi putların başındaki baş puttu. Bir taştı. Muhammed kendi dinini yaratırken bu tanrıyı daha da evirmiş, yeniden yorumlamıştır ve evrenden soyutlamıştır. Maddelikten, içkinlikten çıkarmıştır; ama Kabe gösteriyor ki tamamen değil. Gökten düşen bir meteor olan Hacerü'l Esved denen kara taş Muhammed tarafından yeniden yorumlanıp, evrilip şimdi cennetten diye anılır. Halbuki Muhammed'den evvel El-Lah'ın ta kendisi idi. Evet, o kara taş Allah'tı. Bir tanrı olarak bu tanrının çocukluk dönemi içkin, taş parçası olarak geçti. Ay'dan bir parça zannedildi bence bu tanrı, ayetlerdeki Ay'a saygı ta buraya kadar dayanır. Oradaki insanlar böyle bir olay karşısında Ay tanrısını elbette kabul eder. Kabe'de bu tanrının eviydi. Tanrılar böyle gelişir ve evrilir, insanların bilgisi arttıkça anlaşılmaz hale sokulmuştur tanrılar. Sonsuz, evren ötesi türleri gibi; Brahma misal... Allah'ın ayetlerde Ay'ı nur kaynağı diye kabul etme ve Ay takvimini benimsetmesinin, Güneş'i arka plana atmasının sebebini biraz sorgulayarak anlayabiliriz. Araplar bizim bildiğimiz evren modelini bilmiyordu, Muhammed'de dahil. Bu yüzden Muhammed için şu kavramlar vardı: Gece ve gündüz, ışık ve karanlık, Güneş ve Ay. Güneş gündüz yeryüzü ışıkla aydınlanırken parlıyordu. Ay ise gündüz gidince geceleyin, karanlıkta yeryüzünü ışıldatıyordu. Buna göre Güneş'ten daha üstündü; çünkü Güneş gündüz, Ay ise gece aydınlatıyordu. Yani Ay asıl ışık kaynağı olmalıydı. Ayrıca Güneş ile de yıldızlar aynı şey değildi, Güneş yıldızlardan büyük daha ışık dolu iken, yıldızlar daha küçük az ışıklı idi, hepsi de dünyanın etrafında idi; ama yıldızlar da gezegenlerle aynıydı. Gezegenler gezegen değil, yıldızdı. Dünya düzdü, tepsi gibi, içine yeryüzünün yayıldığı bir şey idi. Dünya düz olduğu için namazı nereden kılarsanız kılın Kabe taşına direkt denk gelir oradan da göğe yükselirdi. Gökyüzü bu tepsi gibi düz dünya üzerinde direksiz duran bir mavi su tabakası idi. Çatı, tavan. Boşlukta tutan da Allah... Dağlarda bu tepsi yeryüzünü sarsılmaktan koruyan birer çakılmış kazık. Evrenin merkezi Dünya idi, ve evren şimdiki evren modeli gibi büyük değildi. Evren Dünya'dan başlayarak yaratılmıştı. Dünya yeryüzü ve gökyüzü iç içe iken Allah'ın gücü ile ayrılıp genişlemesiyle. Bu genişleme sonucunda yıldızlarla bezenmişti Dünya'nın etrafı ve yıldızlar ile Güneş, Ay, gezegenler yine Ay mesafesindeydi Dünya'ya. Ayetlerde geçen ifadeler yanlış değildir, aynen böyledir. Muhammed'in kendi zamanı, toplumu, kültürü, bilgisiyle dine, evrene, dünyaya, tanrıya ve Allah denen karakter üzerinden zalim; ama tapanlara acayip merhametli bir kral gibi bakışı. Bu yazdıklarım tamamen o cehalet dolu ayetlerdir. Ve tamamen Muhammed denen adamın bildiklerini dini için yorumlamasından ibarettir. Tamamen öznel gözlemine dayalı, subjektif bilgiler. Yine günümüzdeki şarlatanlar da bu ayetleri birer dogmatik olarak bilime bakıp reddetme yerine, ayetlere göre bilimsel sonuçları yorumlaması; yorum uydurması, yalanları tesadüf değildir.
    8 ...