neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    52.
  1. Vaktiyle evdeki duvar kâğıtlarının değiştirilmesinden, kitap raflarının artırılıp sağlamlaştırılmasına ve su damlatıp duran mutfak musluğu contasının tazelenmesine kadar, her işimize koşan bir Necdet Usta vardı.
    * * *
    Necdet Usta, her gittiği evde kendisine öğle yemeği için, ayaküstü hemen yumurta kırılmasından da usanmıştı, makarna haşlanmasından da.
    O nedenle de kendisine:
    - Karnın acıktı mı Necdet Usta, diye sorulduğunda:
    - Aman, derdi; sakın yumurta kırmaya, yahut makarna haşlamaya kalkmayın, her ikisinden de gına geldi; ne olsa yerim ben.
    * * *
    Bendenizin çocukluğunda da, evde 3 lira aylıkla boğaz tokluğuna hizmetçi olarak çalıştırılan kimsesiz kenar mahalle kadınlarının, bardak çanak kırmasına sinirlenen annem:
    - Gına geldi, derdi; sakarlığından şu kadının, evde kırılmadık bir şey kalmadı.
    * * *
    Enver Paşa dönemlerinden bu yana, sürekli hamasetçilik davulu çalan ve ekonomik bir şeffaflıkla, yüzlerce yıldan bu yana süregelen bir yoksulluğun temellerine inmeyi de yasaklayan politikalardan; kimlere gına geldiğini kestiremesem de, yeni "uzay çağı"nın eski bayat ezberlerden hiç hoşlanmadığını sezinliyor gibiyim.
    Öyle ki, reklamlarda bile:
    - Tek değişmeyen şey değişimdir, saptaması şıngırdayıp durmakta.
    * * *
    Mehmet Akif'in ünlü bir dörtlüğü var:

    Geçmişten adam hisse alırmış, ne masal şey;
    Kaç yüz senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
    Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar,
    Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
    * * *
    "Tarih", sadece politik planda "yönetenlerin" üstüne odaklandığında, tekrar edip duruyormuş gibi görünür.
    Ama "fizik tarihi", "tıp tarihi", "sanat tarihi" ele alındığında; bambaşka değişimlerin parabolleri çıkar ortaya.
    * * *
    Bilgi Üniversitesi'nin kurucularından Oğuz Erözen'in, Silahtarağa'da gerçekleştirmeye başladığı -muhteşem mi muhteşem- "Santral istanbul Projesi"nin, hızlı bir tempoyla nasıl somutlaştığını izlediğinizde; "politika tarihi" dışında, ne fizik, ne de sanat dehalarının "tekrara" düştüğünü görüyorsunuz.
    * * *
    Oğuz, neredeyse 20. yüzyılın başından 25 yıl öncesine kadar istanbul'un elektriğini sağlayan "Silahtarağa Elektrik Santralı"nı; dev dinamoları, kontrol salonları ve tüm ayrıntılarıyla kendi özel mekânında, bir müzeye çevirmiş.
    Gidip afal afal bakıyorsunuz eski tramvayları yürüten, evlerle sokakları aydınlatan, asansörleri, buzdolaplarını çalıştıran enerjinin nerelerden kaynaklandığına.
    * * *
    istanbul'un elektriğini sağlayan mahut dev santralın hemen kıyısında, bir de "Enerji Müzesi" var.
    Gerek "mıknatıslanma"larda, gerek "optik"te, gerek "akıma kapılmakta" enerji yasalarının nasıl çalıştığını gösteren, teknik oyuncaklarla donatılmış bir "Enerji Müzesi"...
    * * *
    Şöyle bir uğrayıp, oyna oyna dur o oyuncaklarla ve oynarken öğren, öğrenirken oyna...
    Okullarda anlamadan ders ezberlemenin çok ötesinde, eğlenceli bir öğreti müzesi...
    * * *
    Elektrik enerjisiyle fizik yasalarının canlandırılmış olduğu dünyanın yanında; bir de yepyeni bir resim ve heykel anlayışının füzelendiği sanat salonları var.
    * * *
    Eğer basmakalıbı aşan bir zekâ taşmasıyla, görünmeyen bir çift ikiz ayna ortasına oturtulmuş 2 karışlık bir çim alanı, -sağına soluna baktıkça- sonsuzlaştırabiliyor ve üstüne de "parsellenmiş bir arazi" yazıyorsanız; siz de katılabilirsiniz yeni tür bir sanat yaratıcılığının müminleri arasına...
    * * *
    Oralarda dolaşırken bendenizin de aklına, mütevazı bir gösteri konusu geldi.
    Kolla çevrilen eski bir kıyma makinesi ve makinenin ağzından ince uzun şeritler halinde kıyılarak çıkmış şair, ressam, müzisyen, heykelci resimleri...
    * * *
    Bilgi Üniversitesi'nin Fen ve Edebiyat bölümleri de, Silahtarağa'daki kampüse taşınmış.
    ilhan Koman'ın hangi açıdan baksan değişik görünen, "tekne" şahyapıtının da, öyle bir kampüs bahçesine konmuş olması; eski ve yeni "yaratıcılar dünyası"nın en görkemli madalyası...
    * * *
    Sevgili Oğuz Erözen'i kutlamak yetmez; kendisine keşke armağan olarak politikadaki tarihsel büyüklerimizin ilk kullandıkları cüzdanlarla, son kullandıkları cüzdanları gönderebilseydik.
    Eminim ki çok tadına varırdı.
    * * *
    içinde yaşadığımız günlerin nelere gebe olduğu, bir yıl sonra yine bugünlerde çıkmaya başlar ortaya...
    * * *
    Ne tür bir tahrikle, ne menem tuzakların içine çekilmek istendiğimizi açıklayan yazı dostlarına hak vermemek mümkün değilse de:
    Varak-ı mihr-i vefayı kim okur kim dinler

    çetin altan
    0 ...