içimizdeki şeytan

entry168 galeri
    54.
  1. Sabahattin ali tarafından 1940 yılında yazılmış; aşk, ihanet, riyakarlık gibi konuları benim böyle tek kelimeyle yazdığım kadar basit işlemediği bir eser. kürk mantolu madonna bu kadar ünlüyken bunun az duyulması da ilginç. Biraz daha uzun olduğu için olabilir.

    Şimdi nereden başlasak... Aydınlar ve aydın geçinenlere de güzel giydirmiş, helal olsun. Bu konudaki fikirleri, bugün de –belki birazcık daha kompleks bir şekilde olsa da- geçerliliğini hala koruyor. Bugünküler biraz daha alengirli elit tavırları takınıyorlar sadece.

    Sonlara doğru bedri’nin, şair arkadaşlarından birisinin “tükürdüm gözlerimi ağzımdan boncuk gibi” mısrası hakkındaki ve ömer’in arkadaşlarının kafa yapılarını analizi pek bir acayipti. Onun da iç dünyasının görünenden daha geniş olduğunu belli edercesine. yazarın eq’sunun ne kadar yüksek olduğunu da buradan anlıyoruz.

    Veznedar hüsamettin efendiyle arasında geçen son konuşmaya ne denir pek bilmiyorum. Sabahattin ali bu sayfalarda bizi vurdu, sonunda da ufak bir pansuman yaptı. Bakalım böyle yaşanır mı yaşanmaz mı...Yine de, O şartlar altında olabilecek en ‘mutlu son’la bitirmiş. iyi de yapmış. *
    Ömer’e de haksızlık etmemek lazım. O da aslında iyi bir karakter. Doğruyu bulmak ve yeri gelince doğru davranabilmek de kolay değil. Tabiri caizse “hamuru iyiymiş”.

    --spoiler--

    [+] “mehtapta gezmekten hep hoşlanırız. Bu sırada yanımızda biri bulunmasını da müthiş surette isteriz, fakat iki aptal herif, romanlarında mehtaplı aşk sahnelerinden bahsettikleri için bu muazzam zevki, bu şiddetli ihtiyacı gülünç buluruz. Görülüyor ki ahmaklık sade ahmaklara değil, akıllı olduklarını sananlara da hükmediyor!” diye düşündü.

    [+] macide, etrafındakilerde hoşuna gitmeyen herhangi bir şey gördüğü zaman aklına ilk olarak “acaba ben de aynı şeyi yapıyor muyum?” düşüncesi gelirdi. Fakat arkadaşlarından hiçbirisinin, ömründe bir defa olsun, kendini böyle bir sualin karşısında bırakmadığı muhakkaktı.

    [+] ben sana rehber değil ancak yoldaş olabilirdim fakat yolu ikimiz de bilmiyorduk ve birbirimize yük olmaktan, birbirimizi şaşırtmaktan başka bir şey elimizden gelmiyordu.

    [+] iyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.

    [+] son zamanlara kadar “fena bir şey yapmıyorum ya!” der ve kendimi temize çıkarmaya çalışırdım. Fakat hadiseler gösterdi ki, fena olmayışım tesadüf eseriymiş, fırsat düşmemiş, zaruret olmamış. Nitekim hayatın ilk çelmesinde yuvarlanıverdim. *****

    [+] macide, yemin ederim ki dünya kurulalıdan beri hiç kimse kendini, benim o anda bulduğum kadar aşağılık ve iğrenç bulmamıştır.

    [+] dünyada hiçbir lisanda bu kabiliyet yoktur. Saatlerce konuşup hiçbir şey ifade etmemek kabiliyeti.

    [+] artık ayrılmamız lazım. Dediğim gibi, sana en küçük bir faydam olacağını bilsem her şeye tahammül eder ve kalırdım. Halbuki selametinin yalnızlıkta olduğunu görüyorum. Hala, bugün bile şuna kaniiim ki, bir müddet daha bocaladıktan sonra, yolunu bulacaksın, fakat yalnız olman lazım. Herhangi bir insanın, ayaklarına dolaşmaması lazım...ne olurdu? Birbirimize birkaç sene sonra tesadüf etmiş olsaydık! O zaman hayatımız belki bambaşka bir şekil alırdı. O zaman sana tabi olur ve bundan zevk duyardım. Fakat şimdi, hiçbir faydası olmadığını bile bile, yanlış ve manasız bulduğum şeylere oyuncak olmak, bütün sevgime rağmen imkansız...
    --spoiler--
    1 ...