genelde kadınların kimi zaman da erkeklerin başına gelen bir şey zannedersem. çok kişiden hoşlanmış olsam da çoğunu hayal dünyamın yüksek tepelerinde tutmaya devam ettim. o kadar bencil ve kötü bir insanım ki defalarca reddedilmiş olsam da üzüntüm, belki de zoraki üzüntüm pek az sürdü. demek ki ben aslında kendimden başka kimseye değer vermiyormuşum ki onların beni sevmemesi beni üzmemiş. akıllar dağıtılsa yine kendi aklımı beğenirmişim. sonra bir gün başka birşey oluverdi. sevmediğim, sevemediğim bir insan bana aşık oldu. bende neyi sevmişti ? ben, önceki kadınlarda neyi sevmişsem muhtemelen onu. bir ''o'' yaratıyoruz. o'nun içine iyi ve güzele dair ne varsa yerleştiriyoruz. o, beni sevmiyordu. bende olmasını ümit ettiği veya bende olduğunu sandığı şeye aşıktı. insanın içinde erdemden kaynaklanan iyiye ve güzele kendini feda etme, onda fena bulma arzusu var. bu bir bahçe olur, çiçek olur, kadın veya erkek olur. mefkureci bir muallim için yanmış bir binayı sıfırdan alıp hurdalıkların içinden bir eğitim yuvası yaratmak olur. biz, sevmeye ve sevilmeye muhtacız. her ne kadar erkekleri aşık etmek zor olmasa da her zaman da bizi sevenlere karşı aynı şeyleri hissedemiyoruz. bir gönül uzaklığı, bir ruh soğukluğu, ruhlar aleminde tanışıklığımız olmamış, onda sükun bulamama hali. zor bir şey elbette. ama dürüst olmak, gerçeği nobranlığa dökmeden karşındakine hissetmek, hatta yeteri kadar becerikliysen, o insanı sevginin kendisine aşık olduğuna ikna etmek en iyisi.