festival filmlerine, festival filmlerinden zevk alanları anlamak, aslında onları izlemek için giderim bir nevi. buna da gidiş amacım buydu. kış uykusu isimli görüntü çöplüğü, ne olduğu belirsiz sanat kusmuğunun nesi başarılıymış bilemedim. entelektüel geçinip, olamamış, bir köye gidip burjuvacılık oynayan bir grup asalağın katlanması, izlemesi, tahammülü zor hayat hikayelerini izlemenin nesi eğlenceli, anlamlı bilemedim. leş gibi köy tasvirlerini bastığında sanat diyebiliyorsun filme. yeter ki köyü, köylüyü anlat. hele bu köylüyle şehirlinin münasebetlerine yer verirsen ödül de alırsın. bu sıradanlık, bu önceden tahmin edilebilirlik, kalıplaşmışlık ne zaman bırakacak sinemanın peşini bilmiyorum. biz ya recep ivedik gibi düğün kaydı tadında filmlerine ya da nuri bilge ceylan gibi canımızı teslim etmek üzereyken yeni bir sahneye geçmeye karar veren, iç bayan adamların filmlerine mi kalacağız hep? ne bileyim tarantino, kubrick gibi adamlar-çok afedersiniz- anasının vajinasından değil de başka bir yerinden mi çıkıp geldiler dünyaya da bu denli yaratıcı olabiliyorlar da bizimkiler olamıyor?