6 sene önce sevdiği adamı toprağa vermiş biri olarak elimden geldiğince anlatmaya çalişacağım sevgilinin olmesini.
hayatınızda boktan giden her durumda onun anısıyle teselli arıyorsunuz. şimdiki sevgilinizi terk edince, eve döndüğünüzde aklınızda ölen sevgiliniz oluyor. ben onu asla senin kadar sevmedim diye haykırmak istiyorsunuz. sorunlu ilişkilerde, insanlarla iletişim kurma problemlerinde hep ona sığınıyorsunuz. sen olsan böyle mi olurdu, gitmesen ben bu denli çöker miydim diye sayıklıyorsunuz hep. bir nevi savunma mekanizmanız oluyor.
bazen film sahneleri gibi oluyor hayatınız. yatakta yorganların arasında hıçkıra hıçkıra ağlarken müziği son ses açıyorsunuz.
özlem kelimesine yeni anlamlar yüklüyorsunuz. elleri mesela. gözleri. bir insan başka bir insanın tenini en fazla ne kadar özleyebilir ki. özlüyorsunuz. bir göğse sarılıp durmaya bu kadar mı hasret kalınır, oluyor.
ama kesinlikle en en zoru insanlarla uğraşmak zorunda kalmak. siz konuyu açmasanız da onlar dinlemek istiyor önce. herkes başkasının trajedisinde kendi mutluluğunu görmeyi çok seviyor çünkü. anlatırken dayanamayıp ağlarsanız, bu kez de ulan kaç sene geçmiş çatlak karı hala ona mı ağlıyor diye gülüyorlar. hayatınızı yaşamaya devam ettiğinize, artik çoğunlukla mutlu olduğunuza, sadece aklınıza o geldiğinde inanılmaz güçsüz düştüğünüze ve acınıza dayanamadığınıza inanmıyorlar.
sonra paylaşamamanın sıkıntısı var. benimki sadece bir sevgilinin kaybı değildi ardından daha da büyük sorunlar yaşadım dediğinizde açıklama bekliyorlar. anlatsanız kimse inanmaz -ki niye anlatmak zorunda olasınız ki, sizin hayatınız, sizin hatalarınız- anlatmazsanız içinizde kalıyor, gerçekten ölümüyle ne büyük bir dertle baş başa kaldığınızı bilmemiş oluyorlar.
geçen uzun yıllardan sonra yeni bir perspektif geliştiriyorsunuz ama. evimde duvarımdaki resmiyle ağlamadan konuşmayı öğrendim mesela ben. kolumdaki isminden oluşan dövmeyi estetik olarak da sevmeye başladım. rüyamda onu gördüğüm gecelerin sabahında hayata küsmek yerine kokusunu gün boyu duymaya çalıştım. ölümle biten filmleri izlediğimde eve kapanıp ağlamak yerine hemen eğlenmeye koşmaya başladım.
alışılmıyor mu, elbette alışılıyor. ben kendi kendimi çok tedavi ettim. eğlenmeyi gülmeyi keşkelerimi azaltmayı öğrendim. bir mezarını hiç ziyaret edemedim. beni çağırdığını bilmeme rağmen. bazen toprağına da kokusunun geçip geçmediğini delice merak etmeme rağmen. bir de 15 sene karşılıklı evlerde oturduğumuz sokağımızdan bir daha hiç geçemedim.