ülkemizin siyasi kültürü göz önüne alırsa gerçekleşmesi muhtemel senaryodur. bu sadece akp için de geçerli değil. tek adam odaklı bütün partilerde bu durum gerçekleşmiştir. geçmişte de olduğu gibi.
erdoğan demek akp demek, akp demek erdoğan demektir. değil onlarca adam, bir ikinci adam bile arayıp bulamazsınız akpde.
akp içindeki farklı kesimlerin (eski refahçılar, anap-dypciler, liberaller, kürt sağcıları, eski ülkücüler, eski solcular vs.) çıkar ilişkisini gözeterek onlara eşit mesafede durup hepsini markajda tutabilen erdoğandan başka isim varmı şu akpde allah aşkına?
hizipçi ve polemikçi bülent arınç mı?
oldukça pasif ve silik olan, zaten istediğini de elde etmiş ve zirvede bırakmış abdullah gül mü?
akademik yeterliliğe sahip olduğu halde meydanlara hitap edemeyen davutoğlu mu?
salon beyefendisi edalarında gezen, akp elitini temsil eden ali babacan mı?
konuşmaktan aciz mehmet ali şahin mi?
mıymıntı cemil çiçek mi?
partiye katıldıktan sonra oldukça silik bir imaj çizen numan kurtulmuş mu?
çok açıktır ki bu isimlerin hiçbiri erdoğan rüzgarını yakalayamaz.
erdoğan'ın akp içindeki farklı kesimleri bir arada tutması, gerekirse hepsini hizaya dizmesi, parti içi hiyerarşiyi sağlaması, ayrılıkları gizleyip, ortak çıkarları gözeterek pragmatik bir siyaset izlemesi akp'ye yıllar yılı tek başına iktidarda kalabilme başarısını getirmiştir. ama bu süreç yavaş yavaş akp'nin ışığını sönme noktasına getirmiştir.
belli bir süreden sonra tek adam sultasına sahip bütün partilerde rehavet başlar. partililer rantlara, çıkar ilişkisine ve maddi güce doymuştur, elde ettikleri torunlarına dahi yetecek düzeye gelmiştir. iktidarın her türlü nimetlerinden yararlanılmış, cep doldurulmuştur. bu vakitten sonra zirvedeki adam ulaşabileceği en yüksek zirveye ulaşır ve misyon tamamlanır. bu siyasetin ve toplum psikolojisinin yapısında da vardır. çöküş de işte tam bu aşamadan sonra başlar.
tarih bunun örnekleriyle doludur.
en basitinden turgut özal cumhurbaşkanlığına çıktıktan sonra anap eski ihtişamına dönebildi mi?
ya süleyman demirel cumhurbaşkanı olduktan sonra dyp tekrardan şahlanabildi mi?
hatta bazı liderler cumhurbaşkanlığına oynamasalar bile partilerinin başından gittikten sonra o partilerin hali nice oldu;
necmettin erbakan liderliğindeki milli görüş o öldükten sonra dirilebildi mi?
ya ak güvercin'in kara oğlan'ı ecevit öldükten sonra dsp varolabildi mi?
ismet inönüsüz tek parti chp'si, adnan menderessiz dp düşünülebilir mi?
cumhurbaşkanlığı her ne kadar devletin zirve kurumu dahi olsa görev olarak pasiftir. tayyip'in öyle ikide bir akp genel başkanlığını arayıp da şunu şöyle yapacaksınız, bunu böyle yapacaksınız, çabuk bana o yasayı gönderin, onaylayayım; o adamı şu göreve getirin, onu bakan yapın, onu ordan alın gibi şeyler demeye lüksü yoktur. bunu yapmaya çalışsa dahi parti başından uzak olduğundan farklı seslerin yükselmesi kolaydır. heleki böylesine siyaseten karışık dönemlerde.
tayyip erdoğan'ın cumhurbaşkanı olduktan sonra muhtaç olduğu tek şey başkanlık sistemi ve yetkisidir. hem başbakan hem cumhurbaşkanı yetkilerine sahip olan bir erdoğan da o saatten sonra ne seçim dinleyebilir, ne demokrasi, ne de cumhuriyet. işte bu noktada başkanlık sistemine asılacaklardır. yıllardan beri başkanlık sistemi de başkanlık sistemi diye tutturmaları bundandır. eğer günümüz koşullarındaki bir cumhurbaşkanlığı kurumu mevcut görev hiyerarşisinde devam ederse tıpkı öncekiler gibi bu akp'nin de sonunu getirecektir.