Fakir Ağası kıraathanesinde ben ve yalnız
(Haneye bir eksi düşün,fazlayım buraya çünkü.)
Karşılıklı oturmuşuz,beti benzi sararmış bir masanın etrafında;
O,bana Kırgız dilinde bir masal anlatıyor
(Bir kımızımız eksik.)
Kırmızı kurdelalı,sarışın kız yine geçiyor hızlı adımlarla karşıdan karşıya
Her adım attıkça;yüreğimdeki o arsız bela
Sürüklüyor beni bir çölün ortasına doğru.
Galiba,Hüseyinim şimdi çıplak ayaklarıyla bir kum tanesi misali eziyor benliğimi
(Susuz,suçsuz,sus payında o sonsuz sevgi.)
Fakir Ağası Kıraathanesinde ben ve yalnız
Yarım bardak çayın yanında,Onun eli alnında
Benim ellerim anında,lharfini silmekle meşgul bu satırda.
Durgun bir su birikintisinin kenarındaki ağaçtan düşüyor zaman,yaprak yaprak
Üstü çizili,bazısı henüz yeşil,bazısı kurumuş kül rengi.
(Biz hangisine benziyoruzki?)
Fakir Ağası Kıraathanesinde ben ve yalnız
Üst kenarı biraz yırtılmış,el yazısıyla yazılmış bir beyitte
Şöyle demiş Nurettin;
-Kibrimden dağlar kurup oturdum en üstünde,
-Bir kibrit çakıp,yakıp kurtulsam dedim nefsimden.
-Mamafih zem zem yerine sem içtim her vakitte
-Tinim, lahitte:altı üstü,dört köşe mermer
-Nemrutta kim!der gibi baktı son nefesim ölümsüz büstümde.