erdal eren 12 eylül denen insanlık suçunun en keskin tarafıdır. yaşının büyütülmesini geçtim, idam cezasının barbarlığını geçtim, hapishanedeki son günlerinde gördüğü işkenceleri de geçtim, her şeyi geçtim ama işlemediği suçtan dolayı idam edilmesini ve kenan evren isimli hala bir kısım aklıevvel tarafından ülkeyi kurtaran adam zannedilen şahsın "dedikodu olmasın diye bir onlardan astık bir öbürkülerden" mealli laflarını geçemedim. askeri cuntayla yönetimi ve iktidarı devralmış bir insan hukuk kurallarını hiçe sayıp, ileride kendisine adaletsizce davrandı denilmesi ihtimaline karşı insanları haksız yere asıyor. ve kimilerinin vicdanı rahatlıyor. allah kimseye böyle bir vicdan vermesin.
erdal eren'in er zekeriya önge'yi öldürdüğü sabitleşmemiştir. yargılama çok fazla aceleye getirilmiş ve belki de cumhuriyet tarihinin en hızlı infazlarından biri gerçekleştirilerek, erdal 10 gibi bir süre sonunda idam edilmiştir. suçun kanıtlanamaması kısmı çok önemlidir. zira masumiyet karinesi denen hukuk kuralı der ki kişi suçluluğu ispatlanana kadar masumdur. bu kadar basit, aması fakatı yok. yetki sahipleri bir kişiyi zanlı olarak görüyor ve mahkemeye çıkarıyorsa, ceza vermek için suçunu ispatlamak zorundadır. şüphe sanıktan yanadır. modern hukuk, budur. şimdi emekli hakim ahmet turhan'dan dinleyelim bakalım neler olmuş.
"Erdal Eren davası 12 Eylül'den önce başlamıştı ama sıkıyönetim ilan edildiği için sıkıyönetim mahkemeleri vardı. Erdal Eren, sıkıyönetim mahkemesinde yargılanıyordu. Mahkeme, Erdal Eren'in inzibat eri Zekeriya Önge'yi bilerek, kasten, taammüden öldürdü diye idama mahkum etti. Avukatlar kararı temyiz etti ve dosya bize geldi. Ben raportör olarak atandım. Dosyayı inceledim ve diğer üyelere anlattım.
Erdal Eren'in eri kasten, bilerek öldürdüğü noktasında bir delil yoktu ve 15 Temmuz 1980'de kararı 2 muhalif oya karşı 3 oyla bozduk. Bozma kararımız üzerine dosya tekrar sıkı yönetim mahkemesine gitti. Yeniden yargıladılar Erdal Eren'i... Tekrar idama mahkum edildi. Temyiz edildiği için tekrar bize geldi. Yaptığımız inceleme sonunda 28 Ekim 1980'de kararı tekrar bozduk. Askeri Yargıtay Başsavcılığı kararı "onayın" diye bize göndermişti ama biz kararı yine yetersiz bulduk.
Kararı 2'nci kez bozunca yasaya göre Başsavcılık kendi tebliğnağmesine aykırı karar çıkınca itiraz hakkı olduğu için itiraz etti ve dosya Daireler Kurulu'na gitti. 15 kişilik heyette 2 muhalif üyenin oyuna karşı 13 üyeyle kararı onadılar. Hakkı Erkan ve Erdoğan Başhekim adlı üyeler bu karara muhalifti. Çünkü Erdal Eren asılmasın, en azından Ceza Kanunu'ndaki 59'uncu takdiri tahrir sebebi yani kendi takdirini kullanarak idam cezasına müebbete çevrilmesini istediler. Ama olmadı.
Ben idam kararına karşı çıktım. Çünkü Erdal Eren ifadesinde diyor ki; "inzibat askerleri üzerime doğru gelirken panikledim ve ateş ettim. Askerlerin hepsi benim hedef menzilim içindeydi. Yedek şarjörüm, tabancamda daha 5 tane mermi vardı. Eğer öldürme kastıyla hareket etmiş olsaydım bunların hepsini kullanırdım. Askerler üzerime gelince ben gelişi güzel ateş ettim" diyor. Burada çok hassas bir nokta var; Vurulan erin cesedinden çıkarılan mermi çekirdeği ile sanığın tabancasından çıkan mermi çekirdeklerinin doğru dürüst mukayesesi yapılmadı. Olay yerinde iki tabancaya ait boş kovanlar bulunuyor ama onların Adli Tıp'a gönderilip mukayesesi yapılmadı. Eri vuran kurşun yüzde 100 Erdal'ın tabancasından çıktı diye bir şey yok dosyada. Çünkü incelenmemiş.
En önemlisi; Erdal Eren girdiği bir evin bahçesinde sinmiş bir yere. Askerler geliyor. Elinde de kendi tabancası var, gelişi güzel ateş etmiş. Diyelim ki gelen askerleri hedef gözeterek ateş etti. Üzerine gelen askerlerden biri öldüğüne göre göğsünden yara alması lazım. Halbuki vurulan asker sırtından vurulmuş. Bu durumu Avukat Niyazi Ağırnas duruşmada söyledi ve 'bir provokasyon olabilir' dedi. Benim vicdani kanaatim provokasyon vardır ya da yoktur diyemem ama yüzde 100 Erdal'ın tabancasıyla vurulduğuna dair kesin delil yoktu. O nedenle ben iki defa kanaatı bozdurdum. Benim görüşüm doğrultusunda Yargıtay 3. Dairesi ama Daireler Kurulu da 2 muhalif üyeye karşı onadı."
şimdi tabii yukarıdaki uzun yazıyı okumak işine gelmeyecek birilerinin ben kısa bir özet geçeyim. diyor ki, erdal karşıdan gelen askerlere ateş ettiğini söylemiş ama ölen asker sırtından vurulmuştu ve askerin bedeninden çıkan kurşunlarla erdal'ın tabancası karşılaştırılmadı. erdal'ın bu suçu işlediği hiçbir zaman kesinlik kazanmadı. yukarda yazmıştım hani, masumiyet karinesi ve şüphenin zanlıdan yana olacağı gibi lafları, hah işte onları da zaten sizi kandırmak için yazdım, aslında hukuk tarihinde böyle kavramlar yok. böylece kendi yazdıklarıma atıfta bulunarak şanlı 12 eylül dönemine ve o dönemin şanlı komutanlarına kara çalmaya çalıştım.
erdal eren ne yazık ki, türkiye'de ordu ve sağ'ın amerika'ya göbekten bağlı olduğu gerçeğini görmek istemeyen insanların dilinde meze ediliyor. our boys have done it'ler, her yediği boku amerika'ya rapor eden sağ siyasetçiler havada uçuşurken insanlar yalandan milliyetçilik yapıyor. tamam kardeşim, sen yap gene milliyetçiliğini. gene kendini dünya'nın lideri olarak kur kafanda, islamcısından milliyetçisine tüm partilerin amerika ilişkilerini görmezden gel, stratejik önem gibi balon bir kavramla mastürbasyonunu yap rahatla, ama gözünü seveyim erdal eren'in adını ağzına alma. kenan evren çıkıyor arada bir tv'ye, abbas güçlü'nün porgramına filan, git orda "paşam paşam" diyen abbas'ı dinle, kenan evren'e gülücüklerle-alkışlarla karşılık veren gençlerle hemavaz ol. ama içinde bulunduğun ikiyüzlülüğü öteye beriye sıçratma. başka ihsan istemez zaten.